30 Temmuz 2015 Perşembe

OTİZM VE BİLİŞİM ENFORMATİĞİ

Yazacaklarım belki de pek çoğunuzun ilgisini çekmeyecek hatta otizm kelimesini ilk kez duyanlar ya da sadece duymaktan ibaret olanlar da çokçadır, tahmin ediyorum.
 
Ancak her geçen gün artan sayıdaki kimileri için ise yeni bir umut ışığı olabilecek, hayati değerdeki bir konudan bahsediyor da olabilirim, kim bilir. Her geçen gün artan sayıda dedim; çünkü adım adım etrafımızı sarıyor, vaka sayısı artıyor tıpkı kanser gibi otizm denen, hastalık demeye dilimin varmadığı ve öyle nitelendirmeyeceğim "olağanüstü" durumun.
 
Sebebi halen tam olarak bilinmiyor ve neden otizmli çocuk sayısının hızla arttığı.
 
Otizmle oldukça uzun süreden beri ilgiliyim ve yıllar içindeki edindiğim gözlem ve araştırmaların üzerine çıkıp ufuk çizgisine baktığımda, görebildiğimi umduklarım belki bazı meslektaş ve tıp insanlarını şaşırtabilir ancak bu durum; aksi ispatlanmadıkça düşüncelerimi değiştireceğim anlamına gelmez.
 
Otizmi, bilgisayar bilimleri tarafından bir daha tariflememe izin verin. Sanırım oldukça sıradışı bir tanım olacak, bazı okurlar için:
 
Zaman, canlılar dünyasını sınırlayan boyutlardan birisi. Bir olayı diğer olaya göre değişimini görecelendirmek için referans alınan ve bize göre sabit bir ritmi olan, akıp giden, önüne bent kabul etmeyen, elle tutulamayan, kaba konulmayan, metreye kiloya vurulamayan değişik bir birimdir, zaman. Konumuz dışı olsa da zamanın da sabit bir birim olmadığı, günümüzde giderek "kısalmaya" başladığı ölçümlenmiş, bilimsel bir bulgudur.
 
Zaman kavramsal olarak sabit birim aralıklarla değişiyor gibi düşünülse de canlıların zamanı algılayışları birbirinden farklıdır. Örneğin küçük canlılara göre insan, tahammül edilemeyecek ve ne söylediği anlaşılamayacak kadar ağırın da ağırı, hareket eden ve konuşan  bir dev olarak algılanabilir. Anatomik olarak, birebir aynı temel yaşamsal organlara sahip olsalar da bir fare ile bir fil karşılaştırıldığında; kas kasılmasından nabzın atmasına kadar herşeyin çok farklı hızlarda çalıştığını tahmin etmek, hiç de zor değildir.
 
Zaman kavramı ile başa çıkabilmek için, bilgisayar, telefon gibi bilgisayar türevleri, hatta pek çok elektronik devrede de saat sinyal üreteçleri kullanılır. Bu devreler yaptıkları her işi, tıpkı insanın kolundaki saate bakarak zaman kavramını algılayıp ona göre işlerini tanzim etmesi gibi; bünyelerinde bulunan saat sinyal üretecine (clock pulse oscilator) bakarak düzenler ve ona göre gerçekleştirirler.
 
Hatta her temel eylemin kaç saat sinyalinde gerçekleştirileceği de, bu işleri yapan ve bir bilgisayar sisteminin, akıllı bir elektronik devrenin beyni durumundaki işlemci (CPU) kataloğunda ilan edilir.
 
Konumuza geri dönüp, bu bilgileri adapte edelim: Peki ama insan beynindeki, bütün eylemlerimizin süratini ayarlamakta kullandığımız saat sinyali üretecinin ayarıyla oynayıp, olduğundan daha hızlıya yükseltirseniz ne olur?
 
 
Teorik olarak; herşey çok hızlı çalışmaya başlar. Birim zamanda daha çok nesneyi görerek değerlendirir beyniniz. Daha hızlı okuyabilirsiniz. Hızla akan yazılar ve sembolleri kaçırmadan hafızanıza alabilirsiniz... Kulağa çok hoş geliyor değil mi? Özellikle hızlı okuma kurslarına giden insanlar buna bayılacak. İşte otizmin temel karakteristik özelliklerinden biri de budur. Beyin işlem frekansı, normale göre oldukça yüksektir. Bundandır son on yılda, başta Microsoft firması olmak üzere pek çok uluslararası yazılım firması, yazılım test ekibinde otizmli insanlara yer veriyor. Çünkü hızla akan yazılardan ve anlamsız gibi görünen kodlardan ibaret akan ekranlardaki en ufak detayı bile atlamıyorlar!
 
Gıpta ile bakılabilecek bir resim çizmiş olabilirim ama gerçek böyle değil: Sürekli olarak böylesine yoğun bir bilgi bombardımanına yüksek frekans altında maruz kalmak, beyin için sarsıcı olmakta. Sağlıklı insanlardan oluşan sosyal çevredeki bilgilerin akış hızı ise onlara, örnekleme hızlarının yüksekliği nedeniyle; anlamsız boşluklar dolu, anlaşılamaz süreçler olarak gelmekte. Bu tahammül edilemez bir durum.
 
Dolayısıyla otizmli bir kişi ile bizim normal kabul ettiğimiz dünya arasında iletişim problemi kaçınılmaz. Çünkü iletişimin sağlıklı olabilmesi için bir vazgeçilmezdir; eşzamanlılık; gönderenin gönderdiğini alıcının aynı zamanda karşılaması. Oysa otizm örneğimizde; biri yüksek hızda gönderirken diğerinin yavaşlığından dolayı, bilgiler alıcı önünde birikir ya da biri o kadar yavaş bilgi gönderir ki alıcı beyin gönderilenler arasında bağlantı kuramayacak kadar çok uzun süre beklemek zorunda kalır.
 
 
Ve sonuç: İletişime giremeyen; anlayan, hisseden ama derdini, ortadaki faz kaymasından ötürü bir türlü anlatamayan her canlının içine düşeceği gibi öfke nöbetleri geçirir ve kendine zarar verme davranışı gelişir.
 
Özetle; tıbbi nedenleri henüz berrak olmamakla birlikte, otizm beynin bir enformasyon temelli sıradışılığıdır ve zarar verici olmaması için dış dünya ile uyumu, iletişimin regülasyonu sağlanmalıdır. Derecesine ve kullanılan yöntemlere göre büyük oranda giderilebilir, doğal dünya ile senkronizasyon kurulabilir. Son yıllarda özel öğretim ve rehabilitasyon merkezlerinde bir takım egzersizler bu amaçla yürütülmektedir.
 
Bize gelince; böylesi bir enformatif engelde, enformatik çözümler; yani bilgisayar bilimlerinin sağlayabileceği engin katkılar var, otizmli insanların hayatlarını daha yaşanılabilir kılmak, etkileşimlerini sağlamak için.
 
Bunlar ile ilgili çalışmalar ve araştırmalar var ve devam etmekte. Bu çalışmaların başarı sağlayabilmesi, kamuoyu tarafından ciddiye alınmasına ve desteklenmesine bağlı. İşte böylesi bir konuyu hem yıllardır araştırıyor hem de bu alanda bir çözüm üretme çabasını sürdürmeye çalışıyoruz.
 
Açıkça söylemeliyim ki bu; Türkiye'de yalnızlığa mahkumiyet demek. Dikkat kesilmesi gereken, desteklerine gereksinim duyulan herkesin öylesi fotojenik ve önemli işi varki.
 
Kırgın olduğum çok insan var, ilgi talep ettiğim; çocuklar adına ama onlar oturdukları koltukların baki olacağını düşünmedeler ve tribünlere gülümsemede. Kaldırımın taşını değiştirmek, böylesi bir zulümden minicik yürekleri kurtarmaya maddeten değil manen bile destek olmaktan daha çok pirim yapıyor olmalı. Öyle ya; önemini anlayamadıkları şeyin nesini destekleyecekler.
 
Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder