Bu nedenle Atatürk'ten daha çok "Atatürkçü", Fethullah Hoca'dan daha çok "Fethullahçı", Liderinden daha çok "partici", dini yaşatan ve yaşayandan daha çok "dinci", cihad eden, kanını döken ecdaddan daha çok "milliyetçi", X takımından ekmek yiyen oyuncudan daha çok o takım için yanıp tutuşan fanatik...
Liste böyle uzayıp gider işte. Halbuki o değeri üreten bu saygın şahsiyetler, ömürlerinin ekseriyetini uykusuz, harıl harıl o uğurda çalışarak geçirir ama bunu görmezler. Bu temayüldendirki, müteşebbis olmaktan çok "bir yerlere kapağı atmak" hoş gelir çoğuna. Kendini keşfetmeye, meziyetlerini sivriltmeye hiç uğraşmaz bu yaygın görüş. Taassup dolu bir öğreti gereği böylece doğar, yaşar ve ölürler. Kendini, gözünü açtığı dünyaya, memleketine karşı sorumlu hissetmezler, yapailecekleri birşeyler olduğunu akla bile getirmezler. Onlar bir yerlere tabi, üye olarak bu sorumluluklarını, kendilerince başkalarına satmışlardır çünkü. Bunun yerine şifahen tabi olduklarını düşündükleri zatları putlaştırarak, bizatihi onlara en büyük manevi zulümü yaparlar, her iki dünyada da ruhlarını sıkarlar. Bu halleriyle Cahiliye devri Mekke putperestlerinden davranış olarak ne farkları var?
Onlara de ki:
Siz eğer düşüncenizde samimiyseniz, takım tutar gibi tutmaktan öte uğrunda hiçbirşey yapmadığınız işlerde gayret ehli olurdunuz, o yolun önde geleni gibi ter dökerdiniz, Allah'ın rızasını insanlara sağladığınız faydalarda arardınız.
Siz ise sadece lafla peynir gemisi yürütenlerden olmaya and içmişsiniz. Miskinliğiniz bundan gayrisine mani. Dönüp bakın etrafınıza size, tebessümünüze, ilginize, yardımınıza muhtaç koskoca bir kainat var.