22 Aralık 2015 Salı

ŞİİR: MİNARE GÖLGESİNDE

Biz büyümüş çocuklar, minare gölgesinde
Uçmayı, al bayrağın çırpınışında öğrendik.
Ezan değdi kulaklarımıza, sudan önce
Ve hormonsuz bir inançla beslendik.

Küçük şeyler vardı, bakarsan elde
Böylece sabır, kanaatle eğitildik.
Her daim bir özlem oldu zihinde
Onun rüyasında, aramayı belledik.

Neler geldi başa, bulandı derde
Kâh düştük kâh zehirlendik
Ne bir an geri durduk, belki aheste
Ne de söz dinleyip ileri gittik.

Hayallerimiz vardı, ışıyan gözlerde
Kulakla görür, kalple dinlerdik.
Onu da aldılar, kalmadı bize
Artık, çiçeği burnunda maddelerdik.

Birisi, bir taş alıp attı kuyuya
Topumuz çıkarmayı beceremedik.
Aramayı bırakıp dalınca keyfe
Tüketip tüketip bitiremedik.

Bağlı uydular gibi olduk ele
Önce can demekten göremedik.
Mal, makam gütmekten cebe
Dünyada ne ararız, bilemedik.

Kanma; dikilir baş her ekinde
Meğer hasatta hepimiz devrildik.
İşte o zaman minare gölgesinde
Yanık bir sela ile yolcu edildik.

O zamanda sor bir kendine
Ne bıraktık, ne ile bilindik?
Tabut, değdiğin en son madde
O da kaldı, oysa bunlara didindik.

Cem TURAN


3 Aralık 2015 Perşembe

BİLGİSAYARDA DAHA EMEKLEME EVRESİNDE BİLE OLMADIĞIMIZ İŞ: "BİZ VAR SAYISALLAŞTIRMAK ANLAMI"

Küçük bir oyun oynayalım:

Örneğin; tutumlulukla ilgili bildiğiniz bir deyim ya da atasözünü hatırınıza getirmeyi deneyin. "Anımsamanız" ne kadar zaman aldı?

Sağolsun, teknolojinin bugün geldiği ve içine hemen her insanı dahil ettiği seviyede, eskiden sadece ilgili teknik insanların kullandığı veri birimlerine herkes aşina. "GigaByte" dediğimde artık, kendisini teknolojiden uzak addeden insanlar bile ya telefonundan ya USB belleğinden ya da internet aboneliğinin limitlerinin seçiminde bahsedilen bu tür ifadeleri yadırgamıyorlar.

Biraz bilgiçlik yapıp Byte ailesinin diğer fertlerini de size takdim edeyim: Gazetede, kitapta, ekranda okuduğunuz her harfin sayısal dünyada 1 Byte olduğunu düşünelim. Kaba bir ifadeyle Gigabyte, onlardan bir milyar tanesini ifade eden üst birim. Gigabyte'ın küçük kardeşleri malum olduğu üzere, KiloByte ve MegaByte. Büyük kardeşler de var elbet: TeraByte, PetaByte...
Bizim kahramanımız, günümüzün halen en karizmatik birimi olan GigaByte olsun. 640 KiloByte'lık ana belleğe sahip bilgisayarlar döneminden, bir program yazarken Byte olarak tanımlanabilecek bir değişkeni, daha büyük hafıza alanı işgal eden tamsayı (integer) olarak tanımlamanın bile çarpılmaya müstahak bir israf olduğu gelenekten gelen birisi olarak, bu birim benim için fazlasıyla büyük.


Bu kadar tatsız ön bilgiden sonra aşağıdaki sorulara birlikte yanıt arayalım:

1. Yaşınızı bilmiyorum ama dünyaya gözünüzü açtığınız andan bu yana duyu organlarınızla kaç harflik (Byte'lık) bilgi topladınız çevrenizden ve hafızanıza işlediniz? Ya istem dışı olarak vücudunuzda akıp giden, kalbin kasılmasından küçük dilinizin yemek kaçmaması için doğru zamanlamayla nefes borunuzun girişini açıp kapamasına kadar, sinir sisteminizin taşıdığı hayati bilgiler? GigaByte bir milyar harf dediysem, gözünüzde büyütmeyin. İnsanın kalbinin günde ortalama, 100 bin kezden fazla attığını düşünürsek bu süre içinde göz, kulak, burun, cilt ve diğer algılarımızla beynimize yağdırdığımız bilginin büyüklüğünün yanında GigaByte'ın denizde damla gibi bir kapasite kaldığını söylemek, sanırım mübalağa olmaz. 

Bir tek insandaki böyle bir verisel kapasiteyi karşılayabilecek bilgisayar teknolojisi bulunmamakta. İnsan hafızasına dair bilgisayar birimince rakamlar öne atanların bu iddialarını tam anlamıyla test edecek bir mekanizmamız olmadığı gibi, zamanla bu tahminlerin geçersizliğinin anlaşılması üzerine revize edildiğini de görüyorum. 

Metreyle hafıza ölçmek gibi garip bir durum, inan beynini sayısal, nicel birimlerle değerlendirmek. Aklıma zavallı Einstein'in ölümünden sonra beynine yapılanlar geldi. Yazıkki; gramla, metreyle zeka ölçmek uğruna parçalayıverdiler kafatasını. Sonunda en gelişkin insan beyni olduğu ve yüzde 10 kapasite kullanım oranı gibi tevatürler kaldı yadigar.

2. Sahip olunan böylesi; sınırları muamma olacak kadar engin bir veri ambarının, veritabanının içerisinde bir bilgiye ulaşmak, "anımsamak" için harcadığınız zamanı yukarıda sizden dilediğim gibi; tutumlulukla ilgili deyim veya atasözü sorgulaması yaptığınızda ölçtüğünüzü umut ediyorum. 

Masal bu ya; aynı kapasitede bir veri kaynağından, günümüzün en verimli sıralama ve arama algoritmaları desteğinde bile olsa, bir bilgiyi arayıp bulmak sizce ne kadar zaman alır? İşte size çözümsüz bir durum. Açıkçası, ömrümüz vefa etmeyebilir, sonucu görmeye.

Vücudumuzdaki nörotik ağ nasıl yönetilir, nasıl bir algoritmayla bir anlık zaman içinde veri konumlaması yapabilir?

En kötü durum, aranan bilginin hafızamızda olmamasıdır herhalde çünkü bulmak için hafızamızdaki tüm alan taranarak tüketilmiş demektir. "Elma" kelimesini telaffuzum bitmeden dahi beyin onun kaydını bulur, onun üç boyutlu görüntüsünü kafanızda çizip gösterir. Hatta koku ve aroma da ekler üzerine. Peki bir de "anastapalis" meyvesini sorgulayın. Yanıt yine hemen gelecek ve "kayıtlarda bulunamadığı" ilan edilecektir. Bulamaz tabi, ben uydurdum. Bu süreçte tüm hafıza varlığı değerlendirildi ve sonucu size olumsuz olarak iletti. Ya bu boyutta, işlemi yapan bir bilgisayar olsaydı ne olurdu dersiniz?

3. Yeniden bulduğunuz deyim ya da atasözüne dönelim: Büyük olasılıkla içinde "tutumluluk" kelimesi veya aynı kökten türeyen, birebir eş anlamlı olabilecek başka bir kelime yoktur. Örneğin; "ayağını yorganına göre uzatmak" deyimindeki kelimelerin hiçbirinin tutumlulukla, dengeli olmakla ilgisi yok. Topu topu; ayak, yorgan ve uzatmak ama birlikte, değişmeyen sırada kullanıldıklarında oluşan deyimin zihnimizdeki izdüşümü olan resim aradığımız konu içinde değerlendirilebilir. Böyle pek çok deyim ya da atasözünü çıkarabilir beyin, peşi sıra; "ak akçe kara gün içindir" gibi.

Bir kelime aramadan çok daha kompleks olan çağrışım, anlam (semantik) kurgulu bir aramayı beyninizin ne kadar sürede yaptığını değerlendirin ve beyninizle gurur duyun. Çünkü bunu layığıyla yapabilen bir "doğal dil teknolojiisi" henüz geliştirilemedi. Kem kümle bile anlaşamıyoruz henüz. İnanmıyorsanız, bir insan kadar güzel, dilde geçen kültürel dönüşümleri de yapabilen, tercüme eden bir yazılımın henüz olmadığını görün. Google'ın tercüme robotunu kullanın örneğin ve pişman olun kullandığınıza, anladıysanız Arap olun.


Kritik bir hatamız olduğuna inanıyorum: Anlamı sayısal olarak modellemeye kalkıyoruz. Oysa her zaman semantiğin nicelikler dünyasında sayısal bir karşılığı bulunmayabilir. Beynin fonksiyonlarını modellemek yerine işlediği bilgiyi modellemeye çalışıyoruz. Elimizdeki aletler, tümüyle sınıflandırılmış veya sayısal olarak ifade edilebilen türde olduğundan sezilebilir, çağrıştırabilir soyut sistem ürünlerini işleyebilmekten halen çok uzağız.

Güzel şey, bir canlı olmak, standartlara sığmamak, kalıba oturmamak, büyük oranda taklit edilemez olmak ve bu özgün fonksiyonlarımızla halen teknolojiyle alay eder durumdayız. 

Daha iyi bir yol bulana kadar, semantik'ten sayısal modele geçişte verebileceğimiz yegane çıktı: "biz var, sayısallaştırmak anlamı".

Cem TURAN