26 Kasım 2013 Salı

YENİ NESİL BELEDİYECİLİK

Son yıllarda imar odaklı, mutedil belediyecilik hizmetlerinin yanında belediyelerin sosyal hayatı regüle etmeye, sosyal doku içerisindeki farklılıkları dengeleyerek belirli bir seviyede iyileştirmeye yönelik çalışmaları, zaman zaman israfa varan aşırılıklar gözlemlense de takdire değerdir.

Bir bitkinin alabildiği güneş ve su nispetinde büyüyebileceğinden hareketle; aydınlık, düşünen ve sorgulayan, topluma karşı sorumlu, bilginin peşinde koşan ve bencilliğe düşmeden bildiklerini çevresiyle paylaşan, toplumun yararına sunan genç insanların yetişebilmesi için gerekli çevresel koşulların hazırlanması gerekmektedir ve bu her mahalde belediyelerin asli görevleri arasında olmalıdır.

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı sayın Nihat Ergün, sık sık konuşmalarında, bugünün dünyasına yön veren teknoloji markalarının başarılarının bir tesadüf olmadığını, buna uygun ortamların sağlandığını ifade ediyor. 

Gerçekten de yenilikçi, inovatif gelişimler sinerjinin ürediği çok özel ortamlarda yaşam şansı bulur.
Sözgelimi; biyografileri okunduğunda, Bill Gates (Microsoft) ve Steve Jobs (Apple)’un her ikisinde de gördüğüm ortak nokta, birer deha olmamakla birlikte ünlü Silikon Vadisi’ne komşu muhitlerde yetişmiş olmaları. Çevresel faktörlerin ve kişinin algıladığı sinerjinin, ruh dünyası üzerindeki aksinin kişinin yenilikçilik, girişimcilik, bilimsel eğilimlilik gibi pekçok önemli konuda temel belirleyiciler olduğuna, Microsoft, Apple, Facebook, Twitter vb. parlak fikirlerin zemininde bu tür çevresel faktörlerin birer sonucu olduğu açıktır.
Bizim gerçeklerimiz biraz farklı: Şehrin sokak aralarına girildikçe halen çok yoğun olarak görülen, gelişigüzel duraklara, duvarlara yapıştırılmış vasıfsız eleman, hiç kalkmayan overlokçu, reçmeci, son ütücü ilanları ile gözlerini açıp büyüyor genç insanlar. Bu nedenle emek yoğun işler ve ticaret, bilgi ve beyin yoğun işlere tercih ediliyor. Gelen son istatistiksel verilere göre, bunca yıldan sonra Türkiye’nin eğitim süresi ortalaması sadece 6,5 yıl. Bu vahim bir tablo. Daha da vahim olanı; son iki yılda öğrenci kantinlerinde kulak misafiri olarak teyid ettiğim haliyle, okuyanın da neden okuduğu, hangi ideallerini gerçekleştirmek için okuduğu konusunda fikrinin ve bilincinin olgunlaşmadığı gerçeği. Umarım bu tespitimle sizi rencide etmemişimdir, bu sizinle ilgili değil. Bir yaşam şekli olması, daha çocukluktan başlaması gereken süreçle elde ediliyor. Şuursuz öğretimin, bireysel kariyer dışında topluma pozitif bir değer katacağına kani değilim.

Bir örnekle somutlaştırayım: İstanbul’un kimi muhitleri vardırki; tarih, sanat, estetik, kültür kokar, “medeniyet buradaydı” der ve buna tanıklık eden düşünen insanı “ben de birşeyler  yapmalıyım” güdüsüyle hareket etmeye adeta şartlandırır. Ancak şehrin kimi adresleri de vardırki; avare insanların en kıymetli varlıklarını; hayatlarını çürüttükleri kahvehaneleri adım başında önünüze çıkar, barlar, eğlence yerleri adeta “boş ver, hayat hiçbir şeye değmez, gel bizimle meşk eyle” der.

Aile bağlarımızın ne kadar kuvvetli olduğu anlatılarıyla büyüdük okullarda, biz. Ders kitaplarımızda dedeli nineli aile resimleri vardı. Lakin geçen zaman, birer birer çözdü bu ilişkiyi. Dedeli nineli aileler teker teker yok oldu.

Bunun gibi, yıllardır genç neslimizle övünür olduk, Avrupa’ya göre çok gençtik. Son verilere göre yüzde 60’ın üzerinde bir oran 35 yaşın altında. Evet, çok güzel birşey, bu potansiyelin kullanılması durumunda. Ya bu gençler işlenmezse, çağın gerekliliklerine göre yetişmezlerse? Özünülen o genç nüfusun bir gün yaşlı çoğunluk olacağını hatırda tutmak gerekir. Üretmeden, Allah’ın verdiği aklı ve iradeyi bir nebze olsun yenilikçi olmak, insanlara yeni birşeyler sunmak, bir fayda vermek için hiç kullanmadan yaşlanan bir nüfusa bakacak nasıl bir sosyal güvenlik sistemi ayakta tutulabilir?

Sizler de yaşadığınız semt dokusunu dikkatle inceleyin. Gençler ne oranda bilgi yoğun konulara odaklanıyorlar, ne kadarı emek yoğun işlerdeler? Çalışanların yüzde kaçı “şöyle yapsak daha iyi olur” diye irade sergiliyor, kaçı ne dersen onu yapar havada?

Yazımın başında sayın Nihat Ergün’den çevre-başarı ilişkisini vurgulayan bir alıntı yapmıştım. Konunun öneminin farkında bir bakanımız olmasından ötürü ne kadar memnun ve gururlu olduğumu anlatamam. Fakat ya bürokratlar? Sayın bakanın söylemindeki  bu inovatif, gerçek bir lider gibi önden görüş ve tespit, alt kademelere inildikçe giderek sönümleniyor ve uygulama seviyesinde neredeyse yok oluyor, herşey bürokrasiye boğuluyor.

Ne ekersek onu biçeriz: Gençlere ve çocuklara, düşünmeyi keşfedecekleri, yenilikçi yönlerini ortaya koyabilecekleri ortamlar ve rehberler sağlamalıyız. Mahalli seçime giderken, bu uygulamanın “yeni nesil belediyecilik” olarak yeni döneme damgasını vurmasını diliyorum.

Ve ne olur, topluma bir şeyler sunacak ufuk ve vizyonu kendinde göremeyenler toplum adına yönetim konusunda bir kez daha düşünsünler, gençler için, gelecek için.


Cem TURAN