8 Ağustos 2015 Cumartesi

DİL AYNI SÖYLESE DE GÖNÜL BAŞKA ANLAR BAZISINI

Dikkat ettiniz mi, paylaşım sitelerinde "Like=Beğen" linkleri bolcadır. Beğenmek onaylamaktır, tasvip etmektir sanal alem "raconu" ile konuştuğumuzda. Oysa beğenmek pekala edinmek için yeterlidir çoğu kez hatta beğenme ile başlayan irade mekanizmasının son halkası genellikle edinimle biter: Bir mağazada gördüğünüz bir kıyafetten, arabaya veya parkta gördüğünüz çiçeğe kadar. Parayı bastırır, alır veya acımaz koparıverirsiniz.

Neden peki? Beğenmek tek taraflı bir talepsel güdüdür de ondan. Beğenilen özne veya o özneyle ilintili üçüncü kişi ya da kuvvetler pek düşünülmez bu kararın olgunlaşmasında. "Benim olsun" istenir çoğu zaman ki bazen o öznenin sonunu hazırlayan ilk adım olur.

Aslan da ceylanı beğenir, büyük balık küçük balığı; avcı avını beğenir. Taşınmak isteyen kendine yer beğenir. Sanatın da ağırlık işleyen yönü beğeni üzerinedir. Yani bir yazının, resmin, müziğin, eserin.. ne varsa; izleyen üzerinde ürettiği beğeni ile orantılıdır takdir edilebilirliği, daha geriye pek gitmez "sanatsever". Oysa o sanatı vücuda getiren ne derinlikler vardır, ne dalgalı denizler, kurulmuş ne bağlar bulunur perdenin arkasında.

Gel zaman git zaman beğenmekle sevmek eş anlamda kullanılır. Bu beğeninin yaygınlığından mıdır yoksa sevmenin giderek ucuzlamasından mıdır, bilinmez ama esasen; ne "like" ile "love" ne de "beğeni" ile "sevgi" aynı şeyler.


Nasıl aynı olabilir: Sevmek o denli kuvvetli kurulan bir ilişkidir ki, ilişkinin önemi öznenin önüne geçer, tam yaşandığında. Sevmenin en büyük gıdası fedakarlıktır; yaşatmaktır önce dilenen. An gelir, onun için yaşamaktır sevmek. Kimi zaman fizik ile ulaşılmazı sevmek; maşuk kılmaktır sevileni, kendisine: Sevginin gücünün dünyanın taşından toprağından, malından eşyasından daha değerli olduğunu ispattır; bir zindanda tutsak düşülse de. Dağları delebilmektir, Ferhat gibi. İşte böylesi birşeydir, sevgi. Üzerine titremektir, gözünün içinde eriyip gidebilmektir. Çiçeği koparmadan sevmek, bilakis; yaşasın diye suyunu aksatmadan verebilmektir.

Bugünün insanı bu iki terimi karıştırır durur, hezeyanlar yaşadığı dünyasında: Evine "sevdiğini" sandığı bir köpek alır, oysa sadece "beğenmiştir" ve sevginin fedakarlık, sorumluluk faturasından sıkılınca köpeğe sokak yolu görünür. Akvaryumdaki bir balığın bile akıbeti, onu satın aldıran "beğeni" duygusu "sevgiye" dönüşmezse bakımsızlıktan ölümdür, genellikle.

Dolayısıyla beğeni anlık, sevgi ise ömürlük bir duyguyu işaret eder; diğer yönüyle. Haddimi biraz daha zorlayıp, onca ahkamcı aşk yazarlarının yıllardır bitiremedikleri tariflerini bir güzel çöpe atayım: 

Aşk da beğeninin insani boyuttaki en ulvi halidir. Yani belirli bir amaca hizmet eder ve belirli bir süre için bütünlüğünü korur. Sonrasında bir gonca gibi açılıp yerini, içinden çıkardığı sevgiye bırakırsa; görevini yerine getirmiş olur. Canlılar dünyasında beğeninin "aşk" hali için hazırlanmış mevsimsel kurgular görülür. Örneğin baharda açan rengarenk, güzel kokulu, davetkar çiçeklerin her birine ne gerek vardı? Ve neden bahar çoğalışın, artışın, üreyişin, bereketlenişin sembolü? Eğer o çiçekler olmasaydı, arılar nasıl teveccüh ederdi tohumlara ve bir nakliye firması gibi alıp da ta nerelerdeki alıcılarına ulaştırırlardı onları, örneğin? İnsanlar da dahil olmak üzere; her canlının, albenisi yüksek böyle bir bahar dönemi var, silsilenin ilk adımı olan "beğenilmek" için.

Bir uzay roketinin fırlatılışının akabindeki atmosferi terk ettiği anlarda taşıyıcı kapsülün mekikten ayrılması gibidir; aşk. Aslolan mekiğin dünyadaki yolculuğu değil, uzaydaki süzülüşüdür. Aşk da kapsül gibi günü geldiğinde yerini sevgiye bırakır, ölümsüzleşir gönül uzayında ve fezada birer kandil gibi salınan yüreklerde.

Yaşasın sevgi, sevebilen yürekler. İşte o vakit huzur bulur gönüller ve dünya. İşte o dem incitmez sevilen de seveni; kendini yaşatmak isteyeni. O zaman dünyada kalır mı, kurşun atan veya şer kusan bir tek deli?


"House = Ev" ile "Home = Yuva" ifadelerini de bir tutmaya başladığından beridir, tembel dimağlar; ucuzlattılar, değersizleştirdiler yaşamı. Emlakçı vitrinleri satılık ev kaynıyor, reklamlar eskiden arabalarda kullanılan "doğan" görünümlü "şahin" tiplemesi gibi; "yuva" görünümlü "ev" pazarlıyorlar. Ve insanlar da sanıyorlar ki; çevrilmiş duvarlar içinde kurulan yüksek kuleli beton cumhuriyetlerde; otel gibi, giderek yalnızlaşan, mekanikleşen bir yaşamı sürmektir; bir "yuva" sahibi olmak. Yine yanılıyorlar: Yuva için insan, insan için sevgi, sevgi için aşk, aşk için beğeni... onun için de hayatı "görmek" gerek.

Tüm bunlardan geçip, "nörolojik" bir vaka da deyiverebilirim aşk, beğeni, sevgi için ki yalan olmaz ve buz gibi soğutabilirim insanlığınızdan sizi. Oda sıcaklığında, hisseden ve düşünen bir insan olmak her şeyden güzel. Onu "bir kerecikten bir şey olmaz" duyarsızlığına kurban etmemeniz dileğim bakidir çünkü olur; insanlıktan uzaklaştıracak düşüncesizliklerin, erdemsizliklerin, umursamazlıkların, su koyuvermelerin bir kereciği bile insanlığı sallamaya yeter de artar bile.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder