9 Nisan 2015 Perşembe

MÜZİĞİN ENFORMATİĞİ

Kayahan gibi aslana "miyav" dedirtip kediyi "pırr" diye uçurmak, Barış Manço gibi naneden limon kabuğundan girip ayılarla, eşeklerle, dedelerle ninelerle gönüllerde taht kurmak, Veysel gibi uzun ince bir yolda hayatı ve varoluş gerçeğini sorgulamak ya da Makber gibi ölmeden ölmeye empati yaptırtmak...

Bunlar ve bunlar gibi şaheserlerin ortak özelliği; değerler kazanında pekmez kıvamına gelinceye kadar kaynayıp çok zengin bir hayal gücüyle bezenmiş olmak.

Ve zamane: Bunların kıyısından dahi geçmeyen, ruhun değirmeni olan eğitim (öğretim değil) koridorunda adım atmamış şahsiyetlerin lakırdı ve tamtamla karışık vücut teşhirinden ibaret acınacak halleri.

Genelde olduğu gibi, bugün de müzik yapan ve sanat icra ettiğini düşünenlerin en yaygın sermayesi, şehir hatları vapurundaki bir cankurtaran simidi gibi; koltuklarının altından eksik etmedikleri, sözüm ona "aşk". Hiçbir kavramın içi günümüz şarkılarıyla bu denli boşaltılmış olmaz. Aşk hiçbir zaman bu denli ucuz bir anlam ifade etmez, birbirinden garip figürlerle ekranları bocalayan, pek çoğunun isimlerini dahi öğrenmeye fırsat vermeyecek kadar kısa ömürlü ellerde. Ama nafile; yine de aşk bugün ve gelecekte şarkı yapanların kullanacakları en popüler ve garanti fonlardan biri olmaya devam edecek gibi gözüküyor.


Diğer taraftan, müzik tarzı sizinle uyumludur veya değildir, bilmiyorum ama her biri birbirinden didaktik eserlerin sesi Orhan Gencebay da sesini duyurmak için kendini teşhir etme ihtiyacı duymadı.

Zeki Müren adını duyunca bıyık altından gülen üretmezler birer ikişer bir tek tortu bırakmadan toprağın sinesine girmektelerken, onun adı bir abide gibi halen ortada ve sanat güneşi unvanını halen alan olmadı. Kimsenin zoruyla değil, ürettiğinin değeriyle korunmaya örnektir Müren ekolü.

Müzik hanende ve sazendelerin birlikteliğinden ibaretti. Bugün ise görsel şovların gerisine düşmüş durumda hem sazlar hem de sözler. Bu durum ise aburcuburdan farksız, faydasız, obezite nedeni fastfood'lar gibi değersiz ve içi boş bir müzik anlayışını getirip gündemimize oturttu. Dinliyorsunuz ama "bana ne verdi?" sorusuna yanıt bulamıyorsunuz çünkü böyle bir misyon ve çabası zaten yok güncel müzik yapımcılarının. Onlar geçmişin müzik üstadlarıyla sahneyi birer ikişer terk ediyorlar, "Sarı çizmeli Mehmet Ağa", Cem Karaca'nın "Tamirci çırağı" türlerinin son örnekleri olacaklar belki; insana gerçek dolu bir daveti, hikayeyi bütünüyle aktaran.

Ruha şifa da olabilir müzik: Süleymaniye şifahanesinde yüzyıllar önce müzikle psikolojik rahatsızlıklara derman olmaya çalışılan mekanları ilk gördüğümde irkilmiştim, çağdaşı Avrupa giyotine fazla mesai yaptırırken.

En ileri öğreti tekniğidir müzik, halen bundan bihaber "öğretimci" çoktur. Oysa müzik çok iyi bir bilgi taşıyıcısıdır. Bir anahtarın üzerindeki girinti ve çıkıntılar gibi, beynin keşfedilmeye muhtaç, karmaşık dehlizlerine girip hafıza kapılarına tam olarak uyum göstererek açar, bilgiyi oraya nakşeder.


Hipnotik bir araçtır müzik: Bunu bir süredir keşfetmiş perakendeciler, market zincirleri ritimlerin sihirli formlarını sürekli olarak mağazalarında yayınlayarak müşterilerinin mantık filtrelerini bloke edip kendilerini kaybedip ihtiyaç gözetmeden daha fazla alışveriş yapmalarını sağlamaya çalışmaktalar.

Tasavvufta da müzikal ritimler önemli bir yer tutar. Namelerin ahengi, bir kudümün ya da neyden etrafa yayılan sesin frekansı sırlı bir tılsımdır; mesajı kalplere taşımaya vesile olan. Aşıkın maşuku ararken, takatsizliğiyle çıkardığı bir haykırışın tezahürüdür. Kalpten alınıp yine kalbe saplanan, anılan nam-ı şifanın alamet-i farikasıdır; nameler. 

Semazenlerin her adımıyla ritme karşı durdukları mevlevi semah gösterilerinin izleyenleri saran atmosferi yine musikinin gücüyle kurgulanmış özel etkinliklerdir.


Ezan da Kuran da yine benzer tılsımlı makamlarla okunarak paslı kapıları açılsın diye yağdanlıkla zorlamazlar mı? Devasa boyutlu kilise çanlarından çıkan tok ve net vuruşlara ne demeli? Sizce ne için? Ya da yine kilise ayinlerinde çalınan ve kendine has, içime hep ürperti veren organ sesi bir tesadüf mü dersiniz yoksa yine gizemli sırlar kitabından çıkmış stratejik bir hedefimi var?

İlahiler de sadece insan sesinin enstrüman olarak kullanıldığı yalın halleriyle çok daha iletkendir, yürekleri yumuşatan ve insana dünyadaki misafirliğini hatırlatan. Lakin zamane, kendine has makam ve usülde kapıların kilidini açabilecek şekilde tasarlanmış bu harikulade yapıtların bile "modernleştirmek" adı altında, tam anlamıyla suyunu çıkardı. Pop müziğe hatta rock'a dönüşmüş, frekansı ve genliği bozulmuş bu çerçöp piyasa işlerine ilahi demek mümkün değil ve ilahi felsefesinin tam zıddına zarar üretip duruyorlar, tahammül edilmesi güç, para kanama niyetiyle yapılmış fason işler.

Henüz gün doğmadan, gecenin ilerleyen saatlerinin karanlığında kuşlara bir haller olur. Hiç yakaladınız mı o zamanı, adeta senfoni gibi gaga birliği yaparak verilen kuş konserini dinlediniz mi hiç? Kesinlikle tavsiye ediyorum, insana büyük huzur verir.

Enformasyonun sırrını biraz çözebilmiş siyasi partilerin imdadına da yetişir, müzik. İşinin piri ellerde, bir melodik ritimle siyasi dengeleri altüst edebilir, aleyhinize olan halkın teveccüh tablosunu lehinize pekala döndürebilirsiniz. Söylemiştim ya; tesir altında bırakıcı önemli bir etkidir müzik yeterki bu gücü yöneten bir fareli köyün üstad kavalcısı olsun yanınızda.

Daha uzar da uzar bu konu. Ses ve ritim yaşam için vazgeçilmezdir. Cırcır böceklerinin organize işlerinden milli marşların aidiyet duygusunu arttırıcı etkilerine kadar her yerde melodik kriptolara rastlarız. 

Müziğe yüklenecek misyon zamanla daha da çeşitlenecek ve değişecek. Belki bilgisayar iletişimi doğal ritmik sesler üzerinden yapılacak bir vakit sonra ve siz müzik parçası dinlediğinizi umarken, atı alan bilgi Üsküdar'ı çoktan geçmiş olacak.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder