2 Haziran 2015 Salı

ŞİDDET ÜZERİNE YANLIŞ OKUMALAR (3): BUMERANG BİR DOKTORU DAHA VURDU

Bir doktor daha yitip gitti, toplumun elinden. Yakalara siyah kurdeleli yas rozetleri hazır, okunacak kınama mesajları da tamam. Pankartlar da öyle hemen güncellenerek meydanlara çıkacak meslektaşlar. Belki devlet, ayırmaya devam edecek toplumu paydalarına; erkekler dışında ne kadar zümre var ise adına verdiği "Kadın, çocuk, yaşlı, engelli" sığınma telefon hattı gibi bir de "doktor sığınma hattı" açacak; arayanları dinleyip dinleyip kapatacak.

Doktorlar endişeli ve umutsuz...

Doktorlar kimi zaman, insanların endişeli ve umutsuz bakışları arasında şifa arayan, "yapacak birşey yok" diye kestirip atmak yerine dermansızlıklar içinde derman bulmaya çalışan; Lokman Hekim'in, Hipokrat'ın, İbn-i Sina'nın varisleri. Dolayısıyla; umutsuzluk konuşmak, bugünün çözümünü bir başka bahara bırakmak; adına türküler yakılmış doktorlar için, aşina olmamaları gereken bir durumdur. 

Ben sayıların, analitiğin dünyasından, bilgisayar ve enformatik bilimler cihetinden konuşabilirim bir miktar, olsa olsa. Oysa sorun sosyal camianın; iletişim, sosyoloji, psikoloji gibi alanlarına giriyorken nasıl olur da suspus olunuyor, çözüm için anlayamıyorum ve hazmedemiyorum. Her vakada insanların eline pankart tutuşturup kınama eylemleri yaptırtmaktan başka şeyler yapabilirler ama sesleri duyulmuyor, farkında olduğunuzu ümit ettiğim gibi. Her vakada bir infial, bir öfke nöbeti, bir kınama, sonra unutuş; hiçbir şey olmamış gibi. Oysa yenilerinin olmaması için gayreti hak ediyor, başta mağdurlar. 



Bilim gözlemle, ampirik yöntemlerle yol alır çoğu zaman: Otizmli çocuklarımızı gözlüyorum zaman zaman. Mecallerini anlatamadıkları zaman kimisi ellerini yumruk yapıp kafasına vuruyor ve derdini anlatamamanın ürettiği öfkeyle kendilerine zarar vermeye başlıyorlar. Anne babaların yürekleri dayanmıyor, ellerini tutuyorlar. Bir yandan iyi yapıyorlar, kendilerine fiziken zarar vermemeleri için ama bir yandan da ruhlarına zarar verecek öfkeyi akıtıp boşaltmalarını engellemiş oluyorlar... 

1953'te 51 no'lu röntgen filmiyle DNA resmedildi edileli; bir kısım bilim insanları, bireyi kusurlarından, saldırganlığından arınmış mükemmellikte kılacak genin peşindeydi. Bu uğurda kaybedilen onca zaman sonunda gelinen nokta epigenetiğin zaferi oldu; insan genlerden çok çevrenin ürünüdür. Kültürümüzdeki izdüşümüyle; "armut dibine düşer" veya "üzüm üzüme baka baka kararır". 

Şimdi dönüp bu saldırganlara bir de bu gözle bakmalı belki: Cezayı kime kesmeli: Ona, ebeveynlerine, muhitine, toplumun tamamına...? Tüm insani fren mekanizmalarını sıfırlayacak kadar algısal fonksiyonları tahrip edilmiş, iki ayak üstünde yürümek dışında hayatın kutsiyetine dair hiçbir erdemi kalmamış bir kişiden mi ibarettir bütün kabahatliler listesi? 

Defolu bir ürün bulunduğunda onu çöpe atmak değildir ki çözüm: Onun çıktığı fabrikayı, yani toplumu onarmaktır asıl mevzu. 

Etrafınızda buna benzer bir gayret görebilmekte misiniz yoksa son sürat AVM, tüketim çılgınlıkları, statü göstergesi olarak sunulan markalar, elde diploma ve sertifikalarla kişisel gelişim adı altında; diğer insanların gözünü oydura oydura yapılan hırs yüklemeleri, kariyerperest ve tepeden bakan, insanları sahip olduğu varlıklarla değerlendiren, maddecilik dolu, değerli olmak yerine önemli olmayı yeğleten bir toplumsal ortak akıl mı? 

Gayri medeni toplumların meşhur densiz sözü, "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" sorusuna kaç hekim muhatap oluyor, kim bilir. 

Çözüm öyle yarına, öbür güne atılacak bir şey değil. Bugünden yarına konuşa konuşa, fikirler olgunlaştıra olgunlaştıra kalıcı çözüm elde edilir.

Atalardan olsun son söz: "Çuvaldızı başkasına batıracaksa, azıcık iğneyi de kendine batırmalı toplum".

Belki de ben yanılıyorumdur; sıra kimde diye beklemektir doğru olan, bumerangın bir sonraki vuracağı. Çizgi film sahnesini aratmayacak kadar trajikomik şekilde; dönüp dolaşıp birine vurduğunda ""Ah" ile zıplamak ama hiçbir zaman atan eli arayıp bulmaya çalışmamaktır, gerçeklerden kaçmaktır belki de sizce en ideali. Ancak görüyorum ki; sebep-sonuç ilişkileri kurup kalıcı çözümler üretmek yerine körebe oynamayı seven toplumların ağıt kültürü geniş oluyor.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder