1 Haziran 2015 Pazartesi

OKUL DEVAMSIZLIĞINDA BİRİNCİ ÖĞRETMENLER

Bir öğretim sistemi rüştünü, devam zorunluluğu olmaması halinde verir. Malumunuz bizde zorunludur devamlılık. Yani katılmak zorundadır öğrenciler ve keza öğretmenler...

Oysa zorunda olunan şeyden her zaman kaçan, yasak olan şeye ise hep müptela olma eğilimi olan canlı olarak nam saldı, insan. Dolayısıyla; devam zorunluluğunun devamı sağlar bir yönü de olmaz, öğretim ve eğitimde. 

İnsanların varlıklarını test etmenin akla yatkın bir yöntemi de yoktur aslında, dişe dokunur. Çok çok yoklama yapılır: Ali... "Burada!", Veli... "Yok!". Unutulan şu ki eğitim ve öğretim faaliyetleri insanın beynini muhatap alır. Yani ders anında beyinlerin mevcudiyetini saymak yerinde olur, vücutların çetelesini tutmak yerine. Gözlemim o ki, niceleri vardır; cisimleri sınıfta fakat benlikleri, algıları değil. Korkarım kimi zaman da öğretmenler de öyle. Velhasıl zorakidir öğretim bizde, adeta bir cezaevi psikolojisi hakimdir; imkan olduğunda firar edilecek.

Su götürmez bir doğrulukta olduğunu benim de gözlemlediğim önemli bir araştırma sonucu diyorki; Türkiye'de en fazla gerçek dışı sağlık raporu alma girişiminde bulunan meslek dalı öğretmenlik. Bu konuda müthiş bir baskı var öğretmenlerden, doktorlara. Adeta yılmışlar hastanelerin pek çoğu ve poliklinik kapılarına "sadece gerçek hastalık halinde rapor verilir, ısrar etmeyin" kabilinden yazılar asar olmuşlar. Diğer ifadeyle; okulu en başta kırmak için elinden geleni yapan öğretmenler gibi gözüküyor, öğrenciler değil. Bu "raporlu" hocalarımız bir yandan maaşlarını eksiksiz alırken diğer taraftan da maaşlarının yetmemesinden MEB'i topa tutmayı da ihmal etmiyorlar. Bu durum, tüm öğretmen alımlarına rağmen halen öğretmensiz geçen dersleri, koca dönem öğretmene hasret öğrencileri açıklamaya yetiyor. Tezata bakın ki; toplumun yeni filizlenmekte olan tomurcuklarına doğruluğu, hak edilmemişi almamayı, alınan sorumluluğu ne pahasına olursa olsun yerine getirmeyi, dürüstlüğü... öğretmek üzere eğitim görevi de ifa etmesi hayali ile yaşanan, toplumun feneri, sevgili öğretmenlerimiz!


Yukarıdaki grafik, OECD ülkelerinde okul devamsızlık oranlarını gösteriyor. Devamsızlıkta birinci sırada öğrencilerimiz. Grafiğe göre, en az devamsızlık da Japon öğrencilere ait.

Tersten bakıldığında, grafik sanki dünyadaki değer ve etik tabanlı kalkınmışlık endeksi gibi duruyor. Küçük bir ada devletinin tüm dünyaya teknoloji ve değer ihraç eden bir ekonomik dev olmasının tesadüf olmadığının göstergesi adeta. Türkiye ve Japonya, kültürleri ve tarihleri birbirine benzer iki "dost ve kardeş" ülke olarak bilinirler. Öyledir, lakin tembellik ve boşvermişlik hariç çünkü Japonlar bunlara tahammül edemez.

İki elin arasına başı alıp düşünmek gerek belki de; neden okula gelmek zorla ve neden öğretmen-öğrenci olan insanların kaçışı. 

Düşünmek gerek...

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder