27 Mart 2015 Cuma

MODERN SÖMÜRGECİLİK

Tarih boyunca hakkına razı olmayanlar ve hakkını savunamayanlar oldu, dünya üzerinde. Bu durum sömürüyü de kalıcılaştırdı. Yine davranış genetiği olarak sinelere soktu. Dünyada sömürmeden duramayanlar olduğu gibi ki biz genelde onlara kızarız, bir de sömürülmeden duramayanlar var, maalesef. Yani; "gel bizi sömür, biz sömürülmeden yapamayız" diyenler hiç de az değil, dünya üzerinde. Bizde de Erzurum Kongresi'nde alınan karar; manda ve himaye kabul edilemez.

Oysa... Bugünün dünyasında sömürü sanatı formatını değiştirmiştir: Yüksek teknoloji ürünlerin üretiminde kullanılan fiziki hammadde payı neredeyse ihmal edilebilir derecededir: Ağırlıklı olarak plastik, biraz bakır. Mikroçip dediğimiz temel elektronik bileşenler ise Silisyum, diğer bir ifadeyle; deniz kumundan müteşekkildir. Bu özetle şu demek: sudan ucuz bir birlikteliktir, yüksek teknoloji ürünleri. Ancak satın almaya gelince; bedeli binlerce lirayı bulan, el yakan ama beraberinde körüklenen sosyal imaj tatmini ile ilişkilendirildikleri için kitleler tarafından alınan, geceden teknomarketler önünde, uğruna sıraya girilen yeni statü göstergesi oyuncaklardır, pekçoğu.


Gelinen bugünkü noktada; alım aşamasında ihtiyaç sorgulaması yerine çevrenin hareketine kapılarak gerisinde kalmama güdüsü ağır gelir. Ne oldu kısa süre öncesine kadar pazara hakim Nokia telefonlara? Yeni bir imaj dalgası bu kez onu alabora etti, tıpkı daha önce de Ericsson'u ettiği gibi. Şimdilerde dalga Samsung'u taşıdı. Sonra... böyle devam edecek, malum: Bir sonraki kahraman, yerini bir öncekinden alacak...

Ve sonuç: Müthiş katma değerli yüksek teknoloji ürünleri dünyanın bir yerinden bir yerine akıyor. Ters yönde de müthiş bir para hareketi devam ediyor. Teknoloji üretenler kim? O teknolojileri "adam yapmış" deyip kullananlar, bir kişisel statü tamamlayanı olarak algılayanlar, civarıyla en yüksek modele sahip olma konusunda yarışa girenler kim? Çuvalla parayı bu uğurda akıtanlar kim? Ve biz, bunun neresindeyiz?


İşte budur modern sömürü stratejisi. Sonuç: zengin daha zengin, müptela kılınan ve durumun henüz farkında bile olmayan fakir daha fakir. İçi acımadan kullananlar ise ya gerçekten bihaber ya da o meşhur, "Manda ve himaye kabul edilemez" hükmünü yok sayıyorlar. Bal gibi de hepsi sürüyor hem de dünyanın genelinde. 

O, anlı şanlı sömürü şartlı himayeyi reddeden hüküm mü? Korkarım oldu, koca bir hikaye.

Tüm bunları, böyle bir dille yazıyorsam; elbet bir nedeni var ve içinde asla arabesk, umutsuzluk veren birşey aramayın. Bilakis; umursamazgilleri, amaçsız oyuncaklara boğulmayı modern eğitim, modern yaşam sayanları, burayı distribütör cenneti yapanları silkelemek için kendi üslubumca bir yazı sadece. Artık ne kadar silkelenirlerse. Bu toplumun geleceğinden asla umudu kesemem.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder