29 Ekim 2014 Çarşamba

SAHİ, NEDİR BU BAŞARI?

 En büyük toplumsal sıkıntılarımızdandır, bir aleti ya da yoldaki bir trafik levhasını araç olmaktan çıkarıp bir amaç haline getirmek. Başarı da bunlardan biridir maalesef ve bu yaygın algısal hata bizi ne derin uçurumlara sürüklemektedir, görmek için başımızı kaldırmamız gerekir.

 Başarı bir hedef, yaşam amacı değildir. Başarı bir aracın gösterge panelindeki kadranında bir skala belirtecidir. Kadranda yazan bir değerdir sadece. Yaptığımız işlerin sonucunda okunabilecek değerler kümesinden bir elemandır. Asla amaç olamaz, olmamalıdır, sağlıklı ve değerler dünyasında bulunmak isteyen bir ruh için.


 Başarıyı eylemin sonucunda göstergede okunan bir değer olmaktan çıkararak bir amaç haline getirmek şöyle trajikomik bir durum oluşturur: Siz bir otomobile bindiniz, kontak anahtarını çevirdiniz ve gaza bastınız. Yapmak istediğiniz tek şey var, 200 km/saat hızına erişmek. İşte budur başarı, paneldeki 200 km/saat yazan çizgidir. Bu araca neden bindiniz, nereye gitmek istiyorsunuz, nasıl bir yoldan gitmek istiyorsunuz... Bunların hiçbirinin sizin için önemi yok ve siz sadece ibreyi 200 km/saat hız gösterecek konuma getirmek istiyorsunuz. Mantığa aykırı, insanı var eden değerler manzumesi ile taban tabana zıt bir yönelimdir başarıyı bir amaç olarak veya yaşam felsefesi olarak görmek. Bizler araca bir yere ulaşmak için, bir hedefle bineriz ve hızımızı yol, hava ve trafik koşullarına göre ayarlarız. Hızlı gitmek değildir yegane amacımız. Ancak yolculuğun sonunda döner bakar, yolumuz ve harcadığımız zamana göre hızımızın tahminlerimizin neresinde olduğunu göreceyle ölçerek "hızlı gittim" veya "fazlaca oyalandım, yavaş geldim" deriz.

 Dolayısıyla; hız tutkunu olarak yaşamak; amaçsız, idealsiz, hedefsiz, hayalsiz bir başarıya odaklanmak, diğer bir ifade ile başarıperest olmak, bugünün kişisel gelişimcileri ve öğretim sistemleri tarafından pompalanan bir değersizliktir, insanı insanlıktan çıkarıp mekanikleştirme sonucunu doğurur.

 Hiçbir öğrenci "ben yüz alacağım" diye bakmamalı sınavlarına. Ne sınavı olduğu, o sınavın kendisini neye hazırladığı, o sınava hazırlanırken neleri gözden geçirip eksiklerini kapattığı daha önemliyken, sırf bu agrasif, materyalist ve mekanik yaklaşım yüzünden sınavlar sadece geçilmesi gereken birer not bonusu olarak görülmemekte midir? Kim, sınavdan 15 gün sonra sınav günü yüklenmiş olduğu bilgilerin tamamını hafızasında koruyor? Sınava konu bilgiye mi önem veriyor öğrenciler yoksa amaç olması gereken bilgiyi araçlaştırıp, motive edici bir araç olması gereken ama yegane amaç haline getirilen bir sonucu (ki bu başarı göstergesi olarak kabul ediliyor, olmamasına rağmen) elde etmek için mi kullanıyorlar bilgiyi? Bilginin hafızada kalış süresi neden kısa sizce? Okulun son günü onca emeği ve bilgiyi üzerinde barındıran defterler, kitaplar, ders notları yırtılıp çöpü boylar. Neden? Çünkü amaç elde edilmiştir. Amaç sınıfı geçmektir yani güya başarılı olmaktır ve olmuştur. Artık bilgiye gerek yoktur.


 Herkesin bilgece bilirmiş gibi yaptığı ama hakkında hiç de doğru fikre sahip olmadığımız, dolduruşa geldiğimiz, ön şartlandığımız bir konudur, başarı. Oysa gerçek başarı global çıktıları ile değerlendirilir: Konu öğrencilikse, ne öğrendiniz, o öğrendiklerinizle ne ürettiniz, nasıl bir aydınlanma sağladınız etrafınıza, çalıştığınız kurumlara, insanlığa... Bunlardır başarının değerlendirilme kıstasları. Hayatta başarı, mutlu olabilmektir ve mutlu edebilmek. Bu tanıma göre köylü bir nine ile dede yıllar süren mutluluk dolu, etraflarına yaşam enerjisi sağlayan hayatlarıyla bir profesörden, bir cumhurbaşkanından çok daha başarılı olabilmiştir belki de. Mutlu olmak ve mutlu edebilmek arasında da üretken olabilmek, hayata özgün bir lezzet, değer katabilmektir, başarıyı tamamlayan.

 Hepimiz limitli bir ömrü yaşıyoruz, sanki hiç bitmeyecek gibi. Asıl başarı; bu yolculuğun sonlarında, dünya sahnesini terk etmeden önce geriye dönüp baktığınızda "evet, bu ömre bedeldir. İyiki yaptım." diyebileceğiniz bir iz bırakabilmektir.

 Keskin sirke küpüne zarar, der atalarımızın sözleri. Oysa sosyal birlikteliği ahenkli bir şekilde sağlamak ve birlikte ortak bir amaca motive olabilmektir, başarı. Hırsla, rakiplerini sürekli ezilmesi ve yok edilmesi gereken olarak görmek yerine, rakiplerinin varlığının kendisi için ne kadar önemli olduğunu düşünmelidir, insan. Rakibiniz sizi var kılandır, anlamlı kılandır. Bilinçaltımıza kazınan başarı olgusuna kanıp, onun uğruna arkadaşlarının kuyusunu kazandan olmamalı. Bu size ne kadar da tanıdık geldi, değil mi?

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder