16 Ağustos 2014 Cumartesi

İNTERNETTE KULLANICI OLMAK, OLTANIN ÇOKLUĞUNDAN, GÖZ GÖZÜ GÖRMEYEN BİR DENİZDE BALIK OLMAKTIR.

  "Fişleme" deyince nedense, pek çoğumuzun tüyü diken diken olur, demokratlığımız tutar, "yahu olur mu öyle şey!" diye feryat figan ayıplamalarımızla ürettiğimiz bir kaşık suda boğuveririz, yelteneni. Çünkü yaptığı gerçekten medeniyetle bağdaşmayan, insanı bir kobay gibi görüp değersizleştiren, mahremiyete ve özel hayata doğrudan bir tehdit olarak gördüğümüz, ayıplanası bir iştir, fişleme meraklısının.


  Meraklısı da çoktur, aslında toplumsal genimizdede vardır: Eski, dar sokaklı mahallelerde, pencerelere konuşlanmış hatta abartarak kaldırım kenarlarına üs kurmuş "meraklı Melahat" teyzeler ve biraz daha nadir görülmekle birlikte bey amcaların da karıştığı bir "uzman kadro" mahalleye kim kimle gelmiş, ne zaman gelmiş, niye ve nereden gelmiş, kimlerdenmiş, medeni hali ve sebeb-i ziyareti ne imiş... gibi envai çeşit konuda sıkı bir çetele tutarlar ve bunları derhal, "yeni havadis" özlemi içinde yanıp tutuşan karşı binanın camındaki yahut gün toplantısındaki diğer "hanım ablalara" veya mahalle "kıraathanesinde -hani şu, hemen hiçbir zaman adına uygun, okuyanları içinde bulamayacağınız yer-" bekleşen emekli taifesine yetiştirmenin yollarını arayanlar hiç eksik olmadılarki.


  İnce bazı noktalara dikkat çekmenin tam yeri: 

  Şüpheli bir kişinin kamu adına kanuni izin ve yetkiler çerçevesinde ki "adli takip" denilir, izlenmesi alışık olduğumuz bir vakıadır ve bazı olayların aydınlatılması için kamu yararına telefondan fiziki takibe kadar değişen aralıkta bu sürecin yaşanması doğal karşılanmakta olup, konumuz dışıdır.

  Fakat, belirli bir öznesi olmayan ve bir bölgeyi, kesimi hedef alan takipler ise mutlak surette ilgililerin ön uyarımını ve çalışma hakkında bilgilendirilmesini zorunlu kılar. Bu tür ön bilgilendirmeler uluslararası medeni normların kişilik hakları üzerindeki koruyucu taahhütleri ile garantilenmiştir.

  Buna güzel bir örnek olarak, şehirlerarası karayollarında sıkça gördüğünüz radar ile hız tespiti uygulamalarını rahatlıkla verebilirim.Trafik ekiplerinin vatandaşı zaman zaman habersizce, ansızın "tufaya düşürme" girişimleri çok şükürki, genellikle yargıdan dönmüş, yargı yüksek sesle "levhalar ile önceden bilgilendirmediysen, orada kestiğin cezanın hükmü yoktur" deme erdemini gösterebilmiştir.



  Bununla ilgili bilgim dahilindeki son örneklerden birisi, Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 2014 Yılında vermiş olduğu; "uyarıcı levha olmadan radarla hız kontrolü yapılamayacağı" hükmüdür. Karar detayında, "hukuk devletinin bir erki olan idarenin görevinin, öncelikle bireylerin kuralları ihlal etmesini bekleyip cezalandırma yoluna gitmesi değil, kurallara uygun davranma düzeyini ve alışkanlığını geliştirmek olduğu" bahsine yer verilerek, insanların bilgileri dışında takip edilemeyeceğinin altı bir kez daha çizilmiştir.

  Bunca lafı neden mi şimdi ettim? Elbette işin ucunu bize; bilgisayar, iletişim, enformatik ve insan sularına çekeceğim:



  Yeni bir internet yasamız var, malumunuz ve üzerinde çokça spekülasyon yapıldı: Kimileri yerden yere vurdu kimileri baş tacı etti. Aslında değerlendirmelerin hepsinin tutarlı, haklı tarafları da var fanatizmle söylenmiş, görülmek istendiği gibi ele alınan, aslı astarı olmayan lakırdı dolu yönleri de.

  Bir de bildim bileli tahammül gösteremediğim, "Efendim, Avrupa'nın bilmem neresinde öyle yapılıyor" veya "Amerika'da da öyle oluyo, sen ondan daha mı iyi bilicen?" kabilinden sorgusuz, şuursuz, tam teslim olmuş bir ruh haliyle her referansı belirli dış düşünceye bağladığında içi rahat eden tipler var. Hem de tahmininizden çok fazla ve etkili yerlerde hep oldular ve olmaktalar. 



  Kah danışman, kah bürokrat kah siyaset kurumunda varlar ve onlara pirim verenler bu denli çok oldukça, "Avrupalı ya da Amerikalı ağzı ile" konuşmalarını hayran hayran izleyenler bulundukça, Amerikalı yazarların "kültür ve değerden yoksun" güya kişisel gelişim kitaplarından aldıkları zırvaları köşe bucak satanlar bunca teveccüh gördükçe semermeye ve serpilmeye devam edecekler. 

  Sahi, medeni kanunumuz neredendi bizim? Devşirmelerle, yap-boz bir puzzle gibi yama derlemeleriyle ortaya getirilen hukuki düzenlemelerin, ayrı bir kapta, yüzlerce hatta binlerce yıllık kültür sosu içinde mayalanmış bir topluma adapte edilmeye ısrarla çalışılması, yenemez derecede vahim bir tada sahip bir "vıcık" bulamacın olması sonucunu doğurmaz mı? Bu değil midir, dünyanın başlıca hukuk ihracatçısı Fransa, İsviçre ve diğerlerinden aldığımız "bulyonlar" ile lezzet vermeye çalıştığımız ama seksen küsür yıldır hala geveleyip durduğumuz?



  Eski köye yeni bir adet... Pek de severiz ya!

  Diyorumki; internette gezinmek de, karayolunda araç sürmekten farksızdır. Bir yerlere girer çıkarsınız, kimi yerde mola verirsiniz. "Dur bakayım, şu neymiş?" der, başka bir yere saparsınız. Kimi zaman internete girme amacınızı unutur, kendinizi linkler üzerinden zıplaya zıplaya bambaşka bir "meskun mahal, yerleşim bölgesi" yani "internet sitesi" içinde bulursunuz. Ortam farklıdır, gerçeklik farklı ancak olay aynı: Yolculuk!

  Dolayısı ile tıpkı Yargı'nın Emniyet'e söylediği gibi; kimse bir alanı, sorgusuz sualsiz ve özellikle haber vermeden, içeriği hakkında bilgilendirmeden dinleyemez, gözleyemez, bilgi toplayamaz. Kısaca "burada radar uygulaması var" yazan tabela koymadan kimseye ceza kesemez.



  Şimdi birer kullanıcısı olduğunuz internet dünyasına alıcı gözle dönüp bir kez daha bakın: Girip çıktığınız sitelerden hangisinin sizinle ilgili ne yaptığı hakkında bir bilginiz var? İçinde özgür müsünüz yoksa ensenizde sanal nefesini hissettiğiniz ajanlar mı dolaşıyor? Kesinlikle!

  Siz ve size dair hemen her şey; konum bilginizden IP adresinize, yaş ve cinsiyetinizden sosyoekonomik ve sosyokültürel yapınız, eğilimleriniz, tercihleriniz, eğitim durumunuz, yaşam tarzınız, ne zaman ne yaptığınız, psikolojik durumunuz, zaaflarınız, ettiğiniz sözlere, temasta olduğunuz insanlara kadar hemen her şey!

  Bir kullanıcı olarak, internette hakkınızda bunca bilginin durmak bilmeyen ajanlarca sürekli not edilerek raporlandığından haberdar mısınız? Peki hangi siteler hangilerini topluyor? Bu bilgileri kimler alıyor ve kullanıyor? Girdiğiniz bir internet sitesindeki sayfaya serpiştirilmiş reklamlara bakın; tam size göre değiller mi? Şuradaki kıyafetin  rengi ve bedeni... Sanki sizin için üretilmiş gibi, değil mi? Şu gıda reklamındaki tatlılara ne demeli? Tatlı sevdiğinizi kim bilebilirki?... Hadi artık kırmayın, alın onları (!). Tümü tesadüf mü? O halde, saflığa varan fazlaca bir iyimserlik içindesiniz.

  Başka nerelere gitti bilgileriniz? Pazarlamacılar dışında, araştırma şirketlerine? İstihbarat kurumlarına, gizli servislere hatta terör örgütlerine? Hatta belki de patronunuz bile bir sanal ajan tutmuş, yirmidört saatinizi an be an değerlendiriyordur, kim bilir?

  Bütün bunların etik, ahlaki olup olmadığını sormuyorum bile. Siz şüpheli değilseniz ve doğrudan hedef alınmıyorsanız hukuki erk izni ile takip edilebilirsiniz. Lakin kamuya açık hiçbir yol, alan kimselere haber verilmeksizin "dur bakalım, şurada ne oluyor" mantığı ile takip edilemez, log'lanamaz ve kişiye özel bilgiler toplanmaz. 

  Yasalar en azından böyle diyor ama görünene göre, demekle kalıyor. Çünkü internet dünyası tümüyle log tutanların, çerez ve benzeri yöntemlerle içeriden veri çekenlerin cirit attığı kirli, bir mafya dizisi sahnesini andırırcasına loş, karanlık, yerden buharlar çıkan, korkulası bir ortam olma yolunda hızla ilerliyor. İnternette peşinize takılanların büyük çoğunluğu, şimdilik pazarlamacı taifesindenmiş gibi gözükse de durumun giderek farklılaştığı, bu "kirli bilginin" pekçok farklı öbeğin de iştahını kabartarak alana çektiğini de söylemeden geçemeyeceğim.

  Sivil inisiyatif harekete geçmeli. Aklı başında toplumlar ve yasa koyucular mutlaka bu konuya ilgi göstermeli. Bu sözüm biraz "kızım sen işit, gelinim sen anla" der gibi oldu. Aslında, uzun uzadıya baştan beri aşamalandırarak anlatmaya çalıştığım meramım, başkalarından akıl edip çözüm üretmelerini beklemeden, genellikle yaptığımız gibi; sonra da kolaycılıkla ithal edip kendi yasalarımıza yamamadan, bir gereklilikten yola çıkarak sivil inisiyatiflerin tartışarak pişirdiği, kendi kültürümüzün baharatlarının aromalarını taşıyan bir yemeği, yasa koyucularımızın önüne koymak ve onları yasalaşma konusunda motive ettiklerini görmektir.

  Sözgelimi, tıpkı yoldaki radar uygulamasını işaret eden levha gibi "bu sitede hakkınızda bilgi toplanmaktadır" anlamına gelecek, de Facto bir standart sembol üretilebilir. RTÜK yayın sembolleri gibi. Kimlerin hangi bilgiyi, neden topladığını ilan etmesi istenebilir. Bu bilgilerin paylaşım güvenliği sağlanabilir...

  5651 Sayılı İnternet yasasına bir baktım, bazı açılardan ruhum daraldı: Bırakın internet sitelerini, internet servis sağlayıcıları, içerik sağlayıcıları, internet kafeler, bilgisayar kullanıcı sayısı belirli bir sayıda olan tüm şirket ve kurumları, otel ve benzeri konaklama yerlerini, internet altyapılarını kullanan kişilerin ne yaptıklarını takip etmeye, kayıtlar düşmeye mecbur bırakıyor. Bu casusluğu yapmazlarsa büyük ceza vereceğini söylüyor.

  Tüm bunları bildiğimiz, klasik devletin kendini koruma refleksi olarak anlayabiliriz. Adli bir gerekçeyle, kısa yoldan sonuca varmanın bir tedbiri olabilir.



  Peki ama ya bireyin korunması? 

  Birey hakkında sürekli bilgilerin damıtıldığı, elde edilen bilgilere bin türlü veri madenciliği entrikaları uygulayıp neredeyse yeniden sanal kaderi çizilmiş olan, bir laboratuvar faresi gibi davranışlarının takip edildiği ve sıkça müdahale edilerek başka bir doğrultuya yönlendirilen, mahremiyet hakkı olmayan, "ihmal" (ignore) ve speküle edilebilir bir absürd varlık olarak kalmaya devam mı edecek?

  Sistem halen bireyin birer kullanıcı olarak ekran başında yalnız yakalanmış olmasından aldığı cesaretle kullanıcı "kemirgeni" olarak yaşamaya devam ediyor. Korkarım böyle giderse, belki de makul bir gelecekte dünya, şimdiye kadar tanışmadığı yeni bir kavram ile karşılaşacak: Sanal ihtilal. İşte o gün birey, dijital yolla sömürülmeye karşı birlikte karşı koyuşun gücünü keşfedecek.

  Umarım gerek kalmaz. Aydın insan olmak, avamın güncesine girmeden bir konu hakkında farkındalığa sahip olup, alternatif tedbirler üretebilme basiretini gösterebilmek ise, buna gerek olmamalıdır.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder