19 Ağustos 2014 Salı

ANNELİK ÜZERİNE: SOSYAL BİLİMCİLERİN İLÜZYONLARI

  Medeniyet tarihinde tüketilen binlerce yıl sonrasında gelinen bir tek doğru var ise; insanın kendisi hakkında hemen hiçbir tamamlanmış bilgiye henüz sahip olmadığı gerçeğidir. Pozitif bilimleri araç olarak kullanarak fizik, kimya, biyoloji ve bunların türevi teknoloji alanında, kendisi dışında nice deryalarda kulaç atan, nice adaları fetheden insanoğlu lamelin üzerine kendisini koyduğunda, maalesef aynı başarıyı elde edememiştir.


  Tıp, elde edilen büyük gelişmelere rağmen halen başa çıkılmayı bekleyen hastalıklarla dolu, yeni kaşiflerini arayan bir bilinmezler ülkesi. Özellikle psikiyatri ve onun sosyal izdüşümü diyebileceğim psikoloji tam anlamıyla bir kör atış alanı olmaya devam ediyor. Sözgelimi; 1980'lerden bu yana, onyıllarca "dur bakalım, ne olacak?" diye insanlara verilen meşhur bir antidepresanın etken maddesinin, insan yaşamını tehdit eden yan etkilerinin daha yeni yeni farkına varılıyor.

  Tezgahta insanın olmasıyla oluşan muallak, net olmayan durum, atışı serbest kabul eden özellikle sosyal bilimler dünyasından kimilerinin gövde gösterisi yapabileceği uygun, puslu zemini de beraberinde getiriyor, ister istemez.

  Yemeğinizin içine biraz felsefe, biraz sahne sanatı ve ilüzyon ekleyerek, insanlara yediremeyeceğiniz, taraftar bulamayacağınız hemen hiçbir görüş yoktur sosyal arenada. Bu durum, son yıllarda ekranlardan tanıdığımız bilim insanları için oldukça zengin bir menünün oluşmasına, izleyenlerde şaşkınlık uyandıracak şovlar sunmalarına da olanak veriyor, şüphesiz.


  Bilim tarihinin önemli bir kesiti, doğuştancılar (nativistler, canlıların ve dolayısı ile insanın davranışlarının doğuş öncesi programlandığını, bunlarda içgüdülerin baskın olduğunu savunanlar) ile deneyimciler (ampiristler, canlıların ve dolayısı ile insanın davranışlarını doğduktan sonra, çevresel faktörlerin etkisiyle öğrendiğini savunan kesim) arasındaki büyük çekişmeye tanıklık etti ve halen etmekte. Hissettiğiniz gibi; bir kısım, yaşamı şekillendiren ilahi bir program yüklü halde insanın doğduğuna inanırken bir kısmı da "insan herşeyi kendi kendine öğrenir, başka kimseye ve ön yüklemeye ihtiyacı yoktur"a lafı getirmek için büyük uğraşı veriyor.

  Hangisi doğru, hangisi yanlış? Bana göre, hem hiçbiri hem ikisi: En azından, şov sanatlarıyla meşhur olup tribünlere oynamak istemeyen bilim insanları, doğada hiçbir şeyin yalın olmadığının, çok ahenkli bir dengenin, kuvvetler arası adil bir bağımlılığın olduğunun farkındalar.

  Adını vermeyeyim, çok tanınmış bir psikoloji profesörümüz geçenlerde bir söz sarfetti: "Annelik güdüsel birşey değil, öğrenilir. Güdüsel olduğunu erkekler uydurmuş ve böylece çocuğa bakmaktan kaçıyorlar..."

  Yer bir sahne, izleyenlerin ekseriyeti de bayan olunca, doğal olarak sahnede bir alkış tufanı, "yayaya şaşaşa bizim profesör çok yaşa" yaygarası kopuyor elbette.

  Ama ya gerçekler?

  İnsan (ve diğer canlılar dünyası) ne sadece genlerin etkisiyle şekillenebilecek ne de bunlar olmaksızın, salt çevreyle olgunlaşacak bir mekanizmadır. Son derece derin bir dünyadır, tek gözü kapatarak görülemez.

  Bizden bir ifade ile; her bilgisayar, üretildiğinde içine konan ve BIOS (Basic Input-Output System) adıyla anılan bir mekanizma, yazılım tarafından yönetilen ilk kabullenişler, ilk değerler (initial values, default values) ile ortaya çıkar. Bunlarsız bir bilgisayarın varlık göstermesi beklenemez.

  Bu durum sadece bilgisayara özgü değil, görebildiğiniz her obje için geçerlidir, aslında. Çünkü hayattaki her nesnenin  bir ilk değeri olmak zorundadır:

  Bir pencere üretildikten sonra kullanıma sunulduğu ilk anda durumu nedir: Açık mı, kapalı mı? Bir su sayacının monte edildikten sonra sayacağı ilk değer neyin üzerine eklenecektir? Göstergenin ilk değeri nedir? Bir otomobil motorunda, araç çalışmıyorken pistonların ilk durumu ne olacaktır: Yukarıda mı, aşağıda mı? Bir elektrik düğmesinin hangi durumu açık hangi durumu kapalıdır ve şu anki durumu nedir? Bir gen dizilimi hangi kod ile başlamalıdır? Kalp kapakçıklarının ya da daha da güzeli, bağırsak kaslarının ardışıl kasınımları hangi kastan başlamalıdır?...


  Dolayısıyla ilk değerler, belirsizliğin ortadan kalkması için ve bir sistemin işleyebilmesi için çok hayatidir. Yazılım dünyasında, bizler ilk değerlerin varlığına ve onları manipüle etmeye oldukça alışkınız. Herşey ilk değerlerin, (genetik yolla gelen bilgilerin) üzerinde yükselir ve çevresel faktörlerle geliştirilebilir. Eskilerin deyimiyle "insanın içinde olması gerek bazı şeyler", eğer yoksa sonradan konulamaz, çok çok konulduğu sanılır.

  Eskinin bilgisayarlarını hatırlıyorum: BIOS arabirimine girince "Klavye: VAR/YOK" diye seçenekleri bile vardı. Burada YOK seçerseniz, mümkün değil, klavyesi çalışmıyordu bilgisayarın. Yani ilk değer olarak ne verirseniz inanıyordu bu pahalı aletler. Allahtan, bu gibi garip durumların oluşmaması için şimdiki modellerde böylesi seçenekleri kaldırdılar da klavyeyi kurtardık, hiç değilse.

  Anneliği sadece çevresel koşullara, kültüre bağlayan sayın psikoloji profesörüne cevabım şu olabilir: Böyle bir söylem ile ancak feministlerin yıldızı olabilir, zaten özellikle son otuz yılda büyük korozyona uğramış aile yapımızı, içinden kadının en ulvi rolünü çekerek ancak bu kadar çürütülmesine katkı sağlayabilirdiniz. Ortalık yeterince çalışan anne baba figüründen ötürü ilgiye muhtaç, mekanik ve dijital dünyanın esiri olmuş çocuk dolmadı mı? Neden insanlara bu ulvi sorumluluğu "üstünden atılabilir, devredilebilir" bir görevmiş gibi gösterme yolunu seçersiniz, oldu olacak; dadıya anneliği "öğretin", çocuk anne olarak onu bilsin. Anneliğin kimyası sadece çocuk bakımıyla mı ilgilidir? Babayla birlikte, kişiliğin tüm oluşum ve mayalandırması, henüz anlayamadığınız, dünyada hiçbir makamla karşılaştırılamayacak kadar büyük olan, annelik kurumunun sevk ve idaresinde gerçekleşiyor.

  Ayrıca insan gibi halen muamma olan bir konuda böyle fotojenik beyanların hiçbir bilimsel dayanağının da olmadığını en azından ben biliyorum ve kamuoyunu aydınlatma görevi gereği dile getiriyorum. Sizin anneliği "öğrenilebilir, herkes tarafından rahatça yapılabilir, sıradan bir alışkanlık" olarak gösterme çabanıza delil olarak sunacağınız her ampirik teze onlarca karşı bilimsel yayın ve muteber delil ile yanıt vermekten mutluluk duyarım. En azından bu şekilde, bireysel kazanımlar uğruna kültürün, toplumsal yaşamın ve erdemli bakışın yok edilmesine, bozuk para gibi harcanmasına karşı koyan bir nefer olabilirim.

  O halde, haydi gidin; bulldog (saldırgan) cins bir köpeği retreiver (bulup getiren) ya da terrier (toprak eşeleyen) veya hiç olmazsa shepher (çoban) köpeği haline "öğreterek" çevirin. Ne mümkün!


  Okuyucuyu sıkmamak için teknik tarafına girmemeye kararlı olmakla birlikte, beynin onüçüncü bölgesinden, izolösin veya glutamin amino asitlerinin oynadığı anahtar rollerden hiç mi haberiniz yok? Ya doğum anında rahim kasılması ile süt salgılamayı başlatan mekanizmanın aynı ortak şaltere bağlı olmasının mükemmel tasarımına, okuduğunuz yayınlarda hiç mi denk gelmediniz?

  Bilimsel sıfatlarla bugünün insanını coşturmak, pirim elde etmek, fiyatını artırmak için uğraşı verenler korkarım silinip gidecekler, vefatlarından sonra bilim adına anılmayı gerektirecek hiçbir cürüme imza atmamış, memuri şahsiyetler olarak. Oysa gerçeğin peşinde koşanlar için bilim sonsuzluğa açılan bir kapı olmuştur hep. Bundan olsa gerek, bilim adına saydığımız isimlerin arasında çağdaşlarımızın pek de olmaması.

  Anne toplumun herşeyidir: Rehberi, öğretmeni, dengeleyicisi... Annelik basite alınarak devredilebilir bir bayağı sorumluluk gibi algılatılırsa, kısaca; annelik ölürse, toplum ölür. Gerçekten ayrılmayın, şöhret için toplum mekanizmasının çarklarına gelişigüzel, yalan yanlış çomak sokmayın. Çünkü bu devirde yaşamak, geleceğin inşasından sorumlu olmaktır.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder