14 Ocak 2015 Çarşamba

"SAĞLIKSIZLAR" CUMHURİYETİNE DOĞRU

Önüm arkam sağım solum sobe: Sağlığını devlete emanet eden ebe! Devlet dediğimiz siyasal organizmanın muteberliği; bağlı olduğu anayasasına sadakati ile ölçülebilir. Anayasada insanlarının beden ve ruh sağlığını korumak da devletin vatandaşlarına karşı sorumluluklarının başında zikredilmektedir. Oysa pratikte devlet, sağlığı bozan her türlü suniliğe, kimyager cambazlığına göz yumarak bu büyük vebalin bir hissedarı gibi davranmakta ve bunun sonucu olarak devasa hastane yatırımlarına her geçen gün daha fazla kaynak ayırmaktadır.

Daha fazla diyabet merkezi, daha fazla onkoloji hastanesi... Dudak uçuklatan maliyetlerdeki reçetelerin beslediği müthiş sektörler barındırır içinde, sadece bu bir kaç alan bile.

Köşe bucağın AVM ile doldurulmasında müthiş istekli görünen devlet, son zamanlarda "obeziteden" şikayet etmekte. Oysa çıkıp o biricik AVM'lerin son katlarındaki fastfood imparatorluklarının "vahalarını" görebilseler ne büyük bir tezat durum ürettiklerini de belki anlayabilirler. Şüphesiz obezitenin artmasında da devlet kabahatlilerin büyüğü.

Pancar şekerinin kökü kurumuş gibi, fruktoz ve glukoz şuruplarıyla yapılmış büsküvi ve tatlı şekerleme dolup taşan, doğal maya yerine kimya hokkabazlığı "mikrobiyal" mayadan üretme peynirlerin, ne olduğu hala meçhul, bozulmak nedir bilmeyen sütlerin, koruyucu ve katkılar ile yeniden keşfedilmiş kof, çamaşır suyuna bastırılmış gibi akla zarar beyaz ekmeklerin cirit attığı market gulyabanilerine  halkını yem olarak sunan kim?

Bir otomasyon projesinin analiz çalışmaları sırasında dinlerken irkildiğim, büyük bir et üreticisinin şu sözlerine ne buyrulur: "Türkiye'deki hemen her üretici bugün işkembeyi asetonla beyazlatır." Bu düpedüz cinayet değil de nedir? Birden değil, yavaş ve sancılı bir şekilde ölüme götürerek.

Piyasa ot, çöp satan cengaverlere kaldı. Dr. ünvanlı yeni marka yüzler türüyor her gün, televizyon televizyon dolaşıyorlar ve sonra kendi isimleri ile mağaza zincirleri kuruyorlar. Şifalı baharat imparatorlukları umut simsarlığı yaparak misliyle büyümeye devam ediyorlar. "Tarım Bakanlığı" izniyle "Sağlık Bakanlığı" alanında halay çekiyorlar, "ilaç, iksir, şifa..." üretiyorlar. Bizde bürokrasi ünlüdür, kelime oyunları ile kamuflaj üretmekte: Şimdilerde bu otlara "zinhar, onlar gıda takviyesi!" dedirtiyorlarsa da ne hamam ne içindeki tas değişmedi; eski tas eski hamam devam etmekte.  Devletin bu durumda da büyük günahları var.

Devlet bir ürün zararlıysa, zarar verme ihtimali küçük de olsa var ise, zamana yayılmış bir şekilde zararlı olma potansiyelini koruyorsa, üretenin adı, sanı, parası pulu ne olursa olsun, bu yanlışa "dur" diyebilmelidir. Halkının hakkı için!

Bal ile ilgili yaşanan trajikomik olayları hatırlıyorsunuzdur. Televizyonlar bal reklamından geçilmiyordu. O kadar ayyuka vardı ki rahatsızlık, devlet ancak o raddede tedbire ihtiyaç duydu ve şüphelerin ne kadar da yerli yerinde olduğu, yapılan tetkikler sonucunda ortaya çıktı.

Bir yerde, insanlar huzur içinde, "kontrolünü devletim yapıyor, doğallığına hiçbir müdahale yok" rahatlığı içinde alışveriş yapıp onlarla karınlarını doyurabiliyorlarsa, ancak oradadır anayasasının hakkını veren, insanını koruyan devlet.

Örnekler daha çok car ve her biri can sıkıcı. Tadında bırakmalı tenkiti. Politikaya malzeme olsun diye değil bu sözlerim. Bu sorunlar bugün olduğu gibi dün de vardı, ondan önceki gün de. Bu büyük kronikleşmiş sıkıntı şuursuzluğumuzdan beslenen asalaklardan birisi. Bugün var ama belki yarın kökü kazınacak, kim bilir. 

Umarım, inşallah, i hope!

Cem Turan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder