14 Ocak 2015 Çarşamba

DEVLETE GÖRE 2014'TE TÜRKİYE'NİN EN GEÇİMSİZ ŞEHRİ: GİRESUN *

(* Devlet İstatistik Enstitüsü, 2014)

Boşanma oranlarına göre DİE böyle bir istatistik sonuç yayınladı, 2014 Yılı sonlarında. Kayda geçen temel nedeni de açıklamışlar: Geçimsizlik.

Sadece önüme gelen bir istatistik sonuç olduğu için paylaştım. Giresun değil elbette konum.

Yazılarımı takip edenler, insanı şekillendiren asıl belirleyici gücün öz ve genetik yollarla taşınanlardan çok, adeta genetikleştirilmiş çevresel koşullar olduğuna vurgularımın çok kuvvetli olduğunu bileceklerdir. Epigenetik dediğimiz; genellikle karşı konulamayan, hemen her bireyinin bünyesine "anane" olarak nüfuz eden bu müthiş etki, dışarıdan bakıldığında o yörenin ortak özellikleri gibi görülmesine neden oluyor. Sonuç, bölgesel ayırımcılık: "Şuradan adam çıkmaz" veya "şuradan olana güvenme", "şuranın insanı zekidir"...

Aslında değil; bölgelerin, şehirlerin hiçbir anlamı yok. İnsanları yörelerine göre böylesine ayırmak, oldukça kolaycı, akl-ı selamet ve bilimsellikten uzak, "damgalayıcı" bir eylem, şüphesiz. Oradaki insanların el birliği ile ürettikleri bir yaşam çevresi ile ilgilidir ifade edilen. 

Nedir bunlar?
Bilgisayar bilimlerinin aletlerini ve veri madenciliğini biraz bu yöne odaklarsak müthiş çıktılar elde etmek mümkün olabilecek:

- Bağımlılık: Bu insanlarda sigara, alkol hatta uyuşturucuya eğilim göstergeleri nedir? Sözgelimi; elden düşmeyen sigara ile oluşan sosyoenformatik tablo arasındaki ilişkiler nedir?
- Sosyal bağımlılık: Bu insanlardan ne kadarı ön kurgulanmış aidiyet duygularını yaşamaktalar? Futbol fanatizmi, hemşehricilik ve benzeri; bireysel öz iradeler yerine tabiyeti önceleyen, kabilevari yaklaşımların esiri durumundalar? Örneğin; salahiyetleri olmaları durumunda, kamu yönetiminde personel alırken neye önem verirler: Liyakat ve ehliyete mi yoksa kan ve yöre bağına mı?
- Ortalama çocuk-ebeveyn kaliteli zaman geçirme oranı nedir?
- Hangi alanlarda düşünür, bilim insanı yetişmiştir?
- Sosyal roller, sorumluluk kriterleri gibi önemli parametrelerin bölgesel izdüşümleri nedir?
- En çok devlet memuru mu olmaya eğilimlidirler, sosyal alanlarda çalışmaya mı, müteşebbis olmaya mı?
- Yüzde kaçı Toto, Loto, Piyango veya bilumum kumar tecrübesine sahiptir?
- Yaşamın ağırlığı emeğe dayalı mıdır yoksa entellektüel bir birikim var mıdır?
- Kitap okuma oranı nedir?
- Günlük gazete satış rakamları?
- Tarih, edebiyat, pozitif bilim gibi spesifik alanlardaki süreli yayın satışlarının ağırlığı nedir?
- Eğlence yerlerinin, barların, "kıraathanelerin" sayısı?
- Okul türleri, bölüm türleri ve rağbet oranları nedir?
- Uçbirimler arası telefon görüşme oranları, ağırlıkları nedir? 
...

Giresun örneğini başlığımda geçirmemin tek nedeni, dikkatinizi çekmekti elbette. Konumuzla hiçbir ilgisi yok. Giresun, Doğu Karadeniz'de Trabzon ve Ordu gibi iki dev şehrin arasında sıkışmış, kendi halinde bir şehir olmalı. Oldukça "geçimlilerini" de "geçimsizlerini" de tanıdım bu şirin şehrin, tıpkı diğer şehirdekiler gibi. Ama bu, doğusunda ve batısındakiler sosyal, endüstriyel ve ticari birer marka şehir haline gelmişken neden fındık kabuğu gibi küçük kaldığını sormama engel değil. Aynı ekonomik gelişmişlik farkını, bütünleşik kardeşler olan Sivas ve Kayseri arasında, Gaziantep ve komşuları arasında da görüyoruz. Bir şeyler farklı olmalı, hayata bakışa dair ve bakılan çerçeve üzerine tanzim edilen yaşam tarzına dair.

Bireylerin ona buna aidiyetleri ile, çevresel koşulları içinde hazır bulduklarını taklit eden kişiler olmaktan kurtulup, "okuyan" ve iradeleriyle "yorumlayıp değerlendiren" insanlar olmaları gerektiğini savunan birisi olarak, benim için muteber  tek bir kimlik var: İnsan olmak ama sorgulayan türden. "Oku!" davetine sonuna kadar icabet edenlerden olmak. Bu değerden ve ürettiklerinden yoksun insanlara tek parametre kalıyor: Aidiyet... Futbol takımına, hemşehriciliğe ya da arkadaşlarıyla oturduğu masanın üzerine koyduğu telefonunun markasıyla, cemaatiyle, siyasal gruplarıyla aidiyet...

Ancak şunu gözden kaçırmamalı: İster bir mahalle ister bir ülke ölçeğinde de olsa, oluşturulan çevresel etkilerin sonucunu yaşarız. Sözgelimi bir pazar ekonomisine sahip olmakla, uzun yıllar ve henüz tüketenler liginde olan "iyi bir satış alanı" olmamız gerçeğinin ardında da şüphesiz çevresel enstrümanlarla oluşturulan bu tür etkiler önemli rol oynamakta.

Diğer ifadeyle; çevre düzelmeden aydınlanma ve gelişim yolunun açılamayacağı açıktır.

Bu karman çorman sosyoenformatik yumağın ucunu tutup çekmenin, bizim için sürpriz olan çok sayıda anahtarı bize vereceğini umuyorum.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder