14 Ocak 2015 Çarşamba

EN YÜCE KARİYER AİLEDİR

Gerçek sevgiler fedakarlık membağından kaynayan su ile beslenir. Dendiği gibi: İyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, güneşli günlerde de fırtınalı havada da, tebessüm edildiğinde de sitemli haykırışlarda da, gençlikte de yaşlılıkta da, dağ dolusu servetle de bir kuru soğanla da, övüldüğünde de yerildiğinde de...

Hayat dizi filmlerle beslenen son 30 yılın insanının algıladığı temeller üzerinde yükselmediğindendir, çocuk oyuncağına dönen evlilikler. Mantığın, muhasebenin, bilançoların, kar-zarar analizlerinin girmeyeceği yegane alan belki de ailedir.

Bugünlerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın resmi bir söylemi haline nihayet dönüştüğü gibi; AİLE İNSANIN YAŞAMINDAKİ EN ÖNEMLİ KARİYERDİR.


Çocuklarımızı iyi bir aile kurucusu olmaya hazırlamalı. Fiziken, varlık içinde büyümeleri başka bir şey, geleceğin şekillendiricisi ve toplumun temel hücresi olan ailenin yapı taşı olabilecek bireyler olmaları bambaşka.

Siz de tanık oluyorsunuzdur, toplum giderek evliliği bir düğün merasiminden, Amerikan menşeili "sitcom" dizilerdeki karelerden ibaret gören, ailenin mayasında olması gereken sorumlulukları taşıma konusunda ciddi sıkıntıları olan insanlar zümresi haline gelmeye başladı.

Çocuğunu bir sonraki nesli şekillendirecek, aile kurdurup yaşatabilecek vasıflarla donatmak, bu konuda sağlam bir uygulamalı eğitim vermek anne babaların asli görevi, bu eğitimi almak çocukların ebeveynleri üzerindeki büyük bir haktır. Toplumun yapısını doğrudan etkileyen bu hakkın hesabının da ilahi mahkemede bir gün kişilerin karşısına çıkacağı bir gerçektir.

Şehirden köyüne, daha çok iş daha çok kazanç hırsının girdabına düşmüş günümüz anne babalarının, çocuklarının hayatlarındaki yokluklarını ve esirgedikleri bu eğitimi ciciler, oyuncaklar, yerine göre telefonlar, arabalarla kapatmaya çalışma zayıflıklarını ibretle izliyorum. Sonuçta bir şekilde büyümüş ama hayata hazırmış gibi yapılmasına rağmen aslında olmayan yavrular, sadece gelenek gözeterek evlendiriliyor. Sonuç, cepte para olmadan alışverişe çıkıldığı için facia oluyor, çoğu kez. 

Bu yetersizliğin farkına varan nice genç ise evlenmeyi gündeminden sildiğinden giderek yalnızlaşıyor bir yandan da toplum. Stüdyo daire satışları patlıyor. Oysa bir sorundan kaçarak değil, içine girilip el birliği ile desteklerle üstesinden gelme yolları bulunabilir.

Bildiğim kadarıyla, evlilik öncesi bazı fiziki sağlık tetkiklerini devlet artık zorunlu tutuyor. Peki ama ya yukarıda anlattığım yetkinlikler, manevi ve psikolojik yeterlilikler hakkında bir değerlendirme ve geç olsa da bir ön eğitim zorunluluğunu gündeme layığı ile getirmeyi ne zaman düşünür kamu aklı?


Bence...

Çocuğunu layığı ile toplum ve ailenin bencil olmayan, birlikteliği önceleyen, "biz" demeyi bilen bireyleri olarak yetişmelerini dert edinmemiş, "saldım çayıra Mevla kayıra" misali, ruhi sağlıklı şekillendiricilik görevini yapmayan anne baba en ağır şekilde cezalandırılmalı ve bir daha kabilevari böyle şuursuz birlikteliklerin oluşmasına engel olunmalı.Çünkü kayırıcılıktan rüşvete, adi suçlardan teröre kadar pekçok toplumsal ura odun bu çocuklardan çıkarılıyor.

"Bilmem nerelerde okuttuk" diyene yanıtım; öğretim başka şey eğitim başka. Etraf eğitimsiz öğretimli kaynıyor; kariyere tapan, kendi çıkarı için herşeyi yapabilecek.  

Geçtiğimiz günlerde görüştüğüm bir sağlık firmasından alıntı: Adam doktor olmuş, devlet hastanesine mal alacak. İhaleye katılan firmalara tek tek yanaşıp "istediğin fiyatı ver, kabul ettireceğim yeterki bana 50 bin TL gönder" diyor. Bunu 2014 Türkiye'sinde yapıyor. Hay senin okuduğun okula, seni yetiştirmeyen anne babaya!

Yaşanmış veya nakledilmiş örneklerden biri daha: 

Tıklım tıkış bir belediye otobüsü. İçeri kendini zor atabilmiş, gerçekten küçük çocuğunu kucağında güçlükle taşıyabilen bir anne. Diğer taraftan, ayakta bekleşen bu annenin hemen dibinde, ön koltukta 20'li yaşlarda bir genç ve sonradan anlaşılıyorki; yanında oturan bayan annesi. Önce şoför rica ediyor:
"Lütfen bir genç çocuklu bayana yer verebilir mi?"
Tık yok.
Sonra arkadakiler, müdahil oluyorlar: "İnsanlık namına bir kişi bu bayana yer verebilir mi?"
Yine tık yok... Kimse üstüne alınmıyor ama otobüsün çocuklu bayanı görebilen hemen hemen tüm kesiminin gözü oturmakta olan 20'li yaşlardaki insanın aymaz tavrını kınayarak izliyor.
Sonunda yolculardan birisi doğrudan bu gence sesleniyor: "Görmüyor musun halini yer neden vermiyorsun?"
İşte o anda kızılca kıyamet kopuyor:

Önce genç:
- Niye verecek mişim, böyle bir mecburiyetim mi var? Önce o gelseymiş ne yapalım?...

Asıl trajik durum gencin yanındaki annesinin söze girmesiyle ortaya çıkıyor:
- Aaa, ne münasebet canım, neden kalkacakmış. Daha yeni, iki bin lira saydığımız cep telefonunu ayaktayken çaldılar. Gene mi çalsınlar? Yok daha neler...

Fazla söze gerek var mı? A be annelik makamının içini dolduramamış bayan... Koskoca adama iki bin liralık telefon alarak ona kendini kabul ettireceğine, güya anneliğini perçinleyeceğine, manevi olgunlaşması için yapmadıklarını bu yolla örtbas edeceğine iki gram insani erdemlerden, bir yaratık olmakla bir insan olmak arasındaki farklardan, ahlak ve edepten söz etseydin. Ne olurdu... Her çiçek ne kadar güneş alırsa o kadar büyür. Her çocuğun da üzerine ne kadar erdemli bir anne baba gölgesi düşerse o kadar pişer, demlenir, yaşanılası ve yaşatası olur. Dünyanın geriye kalanı için anlamı olur. Yoksa hükmü sadece aşiretinde, ortak çıkar grubunda, camiasında, cemaatinde, kulübünde, işyerinde öter başkaca sıfır olduğu gibi değerlerle ayakta durmaya çalışan şu dünya için değersizliği ve bencilliği ile tam bir asalaktır.

Bu anne babalar maalesef ateşlerde yanacaklar, inanıyorum. Yansınlar da... Çünkü insanlığı tehdit ediyor şuursuzlukları. Eğer ben de onlardan biri olur isem buna ben de dahil olmaya hazırım. 

Kafamızdaki gözlerimizi kapatmamıza rağmen hayatı görebiliyorsak, işte o zaman yetiştik demektir. Ve ancak yetişen insanların hayata verecek değerleri olabilir. Kendini yaşatmak değildir şüphesiz, yaşamak.

Cem Turan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder