5 Eylül 2014 Cuma

LİDER NASIL OLUNUR?

  Ne tuhaf bir soru? Ama soranı çok çünkü olmak isteyeni çok. Oysa etkilendikleri hep başarılı örnekler. Belki de gerçek bir lider bile değildir, model olarak seçtikleri. Bakalım bu makaleden sonra da aynı şeyi düşünecek misiniz:


  Bireyin sadece çevresel koşullarla şekillendiğini kabul eden görüşe "Boş sayfa" yaklaşımı, der sosyal bilimciler. Yani; insan bomboş doğar ve sonradan şekillenir, neyi varsa. 

  Oysa insan böyle bir varlık değil. Her sistem bir ilk değerler (initial, default values) üzerine çalışır. İlk değerler olmadan her varlık tanımsızdır: Bir kapı varsa rengi, ölçüsü ve modeli vardır. Bir otomobil varsa motor özelliği, kapıları, lastikleri, rengi vardır. Bu sıfatlara değer atamadan bu nesnelerin varlığından söz edemeyiz. 

  İnsan da öyledir; bomboş bir sayfa olarak dünyaya gelmez şüphesiz. Gözle görünür, fiziki özelliklerinin ilk değerlerinde şüphemiz yoktur: El sayısı=2, Ayak sayısı=2 gibi. Lakin iş manevi, ruhi ve kişilik boyutuna geldiğinde tam bir muamma alan oluşur ve bu da psikologlar, sosyologlar, toplum bilimciler ve diğer sosyal bilimciler için ideal bir atıp tutma ortamı sağlar. 

  Geçirdiğimiz son yüzyıllar, insanın beyin algıları, genetiği ve davranışları üzerine kıran kırana geçen, bilimsel ünvanlı kişilerin çarpışmalarına sahne olmuştur. Ancak buna rağmen insanın derin muhteşemliği içerisinde alınan veya alındığı sanılan yol, bir arpa boyu kadar değildir. İnsan ne doğuştan özelliklerinin ne de sonradan, çevresel koşullarla elde ettiği alışkanlıklarının tek başına ürünüdür. Doğuştan gelen ilk değerler çevresel koşullarla şekillenir: Ya gelişir ya körelir. 

  Bilgisayar bilimleri, insan düşünce şeklinin ve beyin fizyolojisinin bir modelidir ve yıllardır bu yüzden işimi çok seviyorum. Dolayısıyla meslektaşlarımın kıyı sularından ayrılıp, biraz daha sosyal bilimler, enformatik, inovasyon gibi adacıkları da görebilecek kadar açılıyorum. Çünkü bilgisayar bilimlerinde attığım her adım beni insan denen derin okyanusu keşfe bir aşama daha yaklaştırıyor. Bu durum ise sosyal bilimcilerden farklı bir açıdan olaylara ve insana yorum imkanını sanırım bana veriyor. 

  Bu bilgiler ışığında, "lider nasıl olunur? " sorusuna yanıtım, ilk değersiz lider olunamayacağıdır. Liderlik de tıpkı diğer vasıflar gibi, doğuştan gelen bazı ilk değerlerin üzerinde şekillenen ve kendisine yön bulan çok özel bir kişisel özelliktir. 

  Yöneticilik asla liderlik değildir. Yöneticiler, kendileri için tanımlanmış yollardan geçerek, belirli bir düzeni korumak için varlardır. Oysa liderler kendi yollarını kendileri çizip, takip edilmesi istenen yolları ellerinin tersiyle itecek yapıda insanlardır. Bundandırki, eski köye yeni adet çıkaran, toplumun normalleriyle sürekli savaş halinde, bu nedenle avam tarafından yadırganan hatta dışlanabilen, genellikle savaşlarını yalnızlıkla vermek zorunda kalan özel kişiliklerdir. 

  Bir toplum lider kişiliklerin elinden tutmalıdır. Yalnızlıklar ve potansiyellerini değerlendirememenin verdiği iç sıkıntısı, eğer bu iç gücün doğru bir dışavurumu sağlanmaz ise, ruhsal rahatsızlıklara neden olabilir. En basit haliyle, birey pes edip normalize olur, yaşadığı topluma büyük değerler katabilecekken diğerleri gibi vasatlaşır, kah arkadaş gruplarına ve gece hayatına düşer kah mahalle kahvehanesinin müdavimlerinden biri olur. İç sesini bastırmak için sigara, alkol, uyuşturucu gibi hayati tehlikeli ve zararlı bağımlılıkların içinde bulabilir kendisini. Yapılan araştırmalar, terör örgütleri yönetenlerin de, toplumca çocukluklarında değerlendirilmemiş bu yapıdaki üstün zihni yapılı lider kişiliklerden oluştuğunu ortaya koymaktadır. 

  Liderlik bambaşka birşeydir. Seçilmişliktir, yalnızlık içinde ızdırap dolu, dikenli bir yolda yürümeye dönüşebilir ve sahibi için taşınması zor, ciddi bir sorumluluktur aslında. Fakat diğer taraftan gerçek bir lider, canı pahasına davasından, inandığından vazgeçmeyendir.

  Liderin, yolculuğunun sonunda başarılı olursa bir kahraman, olamazsa deli, meczup hatta hain ilan edilmesi gayet olasıdır. Zaten sıradan insan olmakla onun arasındaki farkın sırrı da buradadır: Bir lidere göre sıradan yaşam kafasını kuma gömerek yaşamaktan farksızdır ve inanılan şeyi mümkün kılmak için her yolu denerken, civarındakiler için bu uğraşı anlamsız, budalacadır.


  Beynin sağ yarısının müthiş bir iktidarıdır, liderlik. Yönetimsel ve sosyal olgular, yorum ve sentezlemeler bu nedenle vazgeçilmezlerdir. Beynin sol yarısı ile analitik, sayısal ve mantıksal kabiliyetleri nispetinde, sağ beyin lobunun tam itaatle emrindedir. Bu muhteşem aktivite, bugünün nöroenformatik görüntüleme ve sinyal okuma teknolojileri ile kendini iyiden iyiye belli eder.

  Yılmak yoktur, liderin sözlüğünde. Amacına erişmek için, kendi çizdiği yolda yürürken sayısız kez düşer belki; iflas eder, incinir, savunduğu tezi çürür ama hepsinde ayağa kalkıp, tozlanan üstünü silkeleyip yoluna azimle devam etmeyi bilir. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hatta daha da gayretle.

  Birkaç yıl önce vefat eden Apple'ın kurucusu Steve Jobs'a bakın, örneğin: Çalışanlarının çoğu tarafından sevilmezdi, çok stres ve düşünsel baskıya maruz bırakıldıklarından dolayı. Ama heme hiçbiri, Jobs'ın hayaline herkesi inandırma gücünün etkisinden kurtulamazdı. "Gerçekliği saptırma gücü" diyor, yakın arkadaşları, öylesine büyüktüki; mümkün gibi gözükmeyen, olmasına ihtimal dahi verilmeyen ne varsa önce kendi inanır, sonra tüm ekibini buna şiddetle inandırırdı. Başka kim, kendisinin kurmuş olmasına rağmen, kendisini anlayamayan ve sonunda bunalarak kovan, sıradan yöneticilerden oluşan yönetim kuruluna inat, şirketinin çatısına korsan bayrağı asıp bir grup çalışanla birlikte kazan kaldırmayı akıl eder ve göze alır?


  Lider bireylerin bakışları hüzünlüdür, bazen civarındaki hiçbir şeyle ilgilenmediğini ele veren donmuş bakışlar sergiler ama asla anlamsız ve boş ifadeye bürünmez. Çünkü beynini çok boyutlu, çoklu görev dağılımlı (multitasking) bir yapıda kullanmayı öğrenmiş ve her an düşünce üretim bantlarında mıncıkladığı fikirlerle meşguldür. Bu durum yorucu ve yıpratıcıdır. Beynin durmamacasına aktivitesini sürdürmesi, lider için sıradandır.

  Hafif ve zaman zaman ağır, agrasif, kızgın bir sima ile de çıkabilir, haliyle. Hayatı hep zor yaşar, hep limitlerde gezinir, başkalarının adım dahi atmadığı bakir düşünce tepelerinde yapayalnız gezinirken, alışık olduğu belirsiz akıbet içinde olma hali her an tetikte ve eğlenceden soyutlanmış bir ruh haline bürür, kendisini.

  Anlaşılmak ister, aynı gözle bakıp hayatın derinliklerini görebilenler ister ama ne mümkün, bir hayli zor bulunur beyninde bu perdeleri kaldırmış olan. Bu ise gergin, sevimsiz diyaloglar ve yalnızlığa bir adım daha yaklaşmak anlamına gelir, çoğu kez.

  Hiç de düşündüğünüz gibi değilmiş, değil mi? Yabancı kitaplardan okuduklarını size kişisel gelişim adı altında satıp, "siz de lider olabilirsiniz" diyerek umut tacirliği yapanların çoğunun fersah fersah uzak olduğu, hiç tanımadığı bir haldir, liderlik. Öyle alınıp satılan, enjekte edilen, yokken oldurulan bir şey hiç değilmiş. 

  Bu kadar sizi liderlikten soğuttuktan ya da sonradan olunamayacağına inandırdıktan sonra bir de ters köşeden bir hamle yapayım: Lider olabilirsiniz elbette, eğer gerçekten "lider nasıl olunur?" sorusunu kendinizi sormaya ve kendinizle özdeşleştirmeye başladıysanız, saydığım bunca emarenin gömülü olduğu toprağın üzerinde bir yerlerde geziyor olabilirsiniz. Gerisi doğru bir eğitime, doğru bir çevreye ve kendinizi keşfe kalıyor. 

  Ve farkında olmanızı istediğim gerçek: Bütün hikaye hayal kurmakla başlıyor. Hayallerinize güvenin ve sahip çıkın onlara.

  Biz, geleceğe yön verme potansiyeli olan liderlerimizi genellikle sıradanlaştıran çevresel etkiler yüzünden kaybediyoruz. Liderler, bir toplum için mutlak birer cevher, topluma kabuk değiştirten, çağın ötesini kurgulama yetisine sahip lokomotiflerdir.

Bu konuyla ilgili ve eğitimin lider üzerindeki rolü hakkında aşağıdaki makalemi okuyabilirsiniz:


Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder