18 Mayıs 2015 Pazartesi

YAŞAM SÜRESİNİN HESABI

Neredeyse son bir asırdır, konuyla ilgili yapılan araştırmalar; canlıların yaşam sürelerini belirleyen temel faktörün, şaşırtıcı bir şekilde zamana değil kalbin atış sayısına olduğunu gösteriyor. Diğer bir ifadeyle, bir canlının ömrü zaman cinsinden değil, kalp atımı cinsinden ifade edildiğinde daha isabetli bir yaşam süresi verilmiş olur. Bundan çıkan sonuç; ömrün birimi zaman değil, kalp atımıdır.

Her canlı, belirli ama bizler tarafından bilinmeyen sayıda bir kalp atımı kredisiyle doğar ve kalbinin her kasılıp gevşemesinde krediden bir tane düşülür. Hesap sıfırlandığında hayatın bitim noktasına varılmış demektir.


Bu durum, o denli açık delillere araştırmalarca dayandırılmıştır ki; hemen her canlının gözlemlenen yaşam süreleri bu ilişkiyi destekler görünüyor. İşte bundan dolayı; bir fare ile bir fil karşılaştırıldığında; farenin nabız kredisini file göre oldukça müsrif harcadığı ve bunun sonucu olarak yine file göre çok kısa ömürlü olduğu, bilinen ve literatüre girmiş bir vakıadır.

Hatta bitkiler dünyasında da durum aynı eğilimde ilerler. Örneğin; metabolizmasını yavaşlatmayı başarabilmiş bazı ağaç türleri beşbin yaşının (!) üzerine çıkabilmekteler...

İşte size nicel (kantatif) ve etkileyici bir bilgi. İnsanın aklına hemen şu bağıntıyı kurmak geliyor: O halde, kalp ritmini artıracak her türlü egzersiz, stres ve hareketlilikten uzak durmalı. Böyle düşünenlerin haklı olduğu da haksız olduğu da noktalar var elbet ancak o derinliklere girmek, bu yazımın en azından şimdilik amacı değil. Bu nedenle yanıtlarım olmasına rağmen, asıl önemli soruma atlıyorum:

Peki ya ömrü, nitel (kalitatif) yani soyutluk kümesinin ögeleriyle birimlendirmek mümkün mi? Diğer ifadeyle; hangi kalp atışlarının hangi koşullarda, hangi his ve algı şiddeti, hangi çevresel etkiler altında atıldığının önemi, bu ilişki yumağı içinde nerede? Bu etkileşimin bir ağ modeli elimizde olsaydı, sanırım asıl şaşkınlığı o noktada yaşayacaktık. 

Kalp atış sayımızdan ibaret yaşam kredimizi artırmak için elden gelen bir şey yok, takdir edilene razı olmaktan başka. Yani hayatımızın, aldığımız nefes sayısıyla ilgilenen nicel boyutunda kontrol, neredeyse irademiz dışında; biraz daha sağlıklı yaşamaya çalışmak dışında. 

Oysa o krediyi ne pahasına harcayacağımız, kalp atım kredimizin gün be gün düşmesine mukabil üret(mey)ebileceklerimizi seçmek; hayatımızın nitelik boyutunu belirlemek, büyük oranda bizlerin kontrolünde olabilir. Hem de öyle büyük eserler inşa edilebilir ki; kısacık bir ömürde bu miktarda değer üretmek, inanılabilirlik sınırlarını pekala zorlayabilir. Bunu dilemek ve gereğini yapmak gerekir sadece.

Aklıma şimdi Mimar Sinan geldi birden: Nicel gözle, 90 küsür yıl süren kalp atımı yolcuğu sonunda sadece mimari alanda ürettiği eser sayısı 375 olarak veriliyor, bir kaynakta. Sinan eseri deyince, vasıflarını ve özelliklerini de siz düşünün, öyle basmakalıp zamane ihale müteahhitlerinin işlerine pek benzemez. İşte bu da ömrünün nitel yönü. Gelin, şimdi siz kurun ömrün nicelliği ve nitelliği arasında adam akıllı bir ilişkiyi.


Bunca sözün özeti, olsa olsa; ne kadar yaşandığı değil nasıl ve ne üzere yaşandığının yegâne önemli olduğu gerçeği. Bırakın hayata EKG cihazı gibi bakmayı ve dimağınıza çekin yaşam denen gerçeği ve hissedin; aslında bir nefes müddetinin bile nelere muktedir olabilecek, ziyade uzunluğunun.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder