22 Mayıs 2014 Perşembe

KİMSEYE KIZMA, KENDİNDEN BAŞKA


Kömür madenleri...

Üstteki Türkiye'den, alttaki Almanya'dan.

Teknoloji ve modernizasyon: İnsanları mekanikleştirmek, bencilleştirmek, anti-sosyal kılıp sanal dünyalar için yaşayanlar haline getirmek, duygularını ve hayallerini elinden alıp yerine gaddarlık, düşünsel kısırlık koymak, yeni sosyal statü öbeği markalar uğruna, modanın gerisinde kalmamak için gelirinin üzerinde ya da altında ama düpedüz israf içinde harcamaları olan insanlar üretmek için değil...

Yerin kilometrelerce altında olsa dahi, insanca çalışma ortamları, hassas güvenlik ve iletişim altyapısı için teknolojiyi kullanmak gerek.

Her felaketten sonra ağlaşıp üç gün sonra hiçbir şey olmamış gibi bir sonrakini bekleyenler, önce ceplerindeki telefona, ellerindeki tablet ve oyuncaklara, markalarına, fiyatlarına ve değiştirme sıklıklarına bakarlarsa kendilerini mini ama önemli bir samimiyet testine tabi kılmış olacaklar. Ve o zaman hatırlarına geldi mi diye sorsunlar kendilerine, aldıklarıyla çuval çuval parayı yurt dışına savuranlar, yerli teknoloji destekleme şuuru oluşmayanlar, yaptıklarıyla neyi desteklediler neyi kösteklediler?

Maalesef, bunu herkes bilsin, bir maden ocağını modernize edecek teknoloji ülkemizde bulunmamaktadır.

Mümessiller, distribütörler cenneti ülkemizde birilerinin baştan sona ithal aletleri getirip kurmaları dışında. Bunun sorumlusu olarak başkasını değil, önce kendinizi aramalısınız, eğer yukarıdaki tanıma uyduysanız ve gelişmeyen, desteklemediğiniz yerli teknoloji eksikliğimiz yüzünden ölümlere kenarından bucağından ortak olduğunuz gerçeği ile birlikte. Herkes sorumludur, bundan kaçılamaz. Ben de dahil ki, derdimi yıllardır tam anlatamadım.

Bu duyarsızlığımız her alanda başımıza dert. Bir araştırma yaptırmıştık: Türkiye'de kanser ölümlerinin yüzde kaçı gerçekten kanser nedenli, dersiniz? Yanıtını söylemeyeyim, canınızı çok sıkabilir. Neden? Çünkü çok basit alanlarda yerli teknoloji yok, bırakın onu doğru dürüst yerli istatistik bile şimdiye kadar yoktu hala gayretler var. Neden? Çünkü Türkiye'ye tatile geldiklerinde telefon olarak Siemens arayan Alman, bineceği otobüs olarak Mitsubishi'yi acenteya şart koşan Japon turist kadar duyarlılığımız, ilgimiz, desteğimiz olamadı kendi markalarımıza.

Hatırlayanlar vardır, cep telefonlarının ilk zamanları. Ericsson'ın 337 gibi kaba, nam-ı diğer kütük, modellerine karşılık Aselsan da 1919 markası ile hiç de onlardan aşağı kalmayacak bir modeli süratle çıkardı. Şimdi, hani nerede? Olmadı, kimse almadı, umursamadı. Umursasaydı, bu denli yoğun bir kullanıcı sayısının olduğu bir ülkede, askeri iletişim konusunda tartışmasız liderlerden olan bir markanın sivil iletişim alanında da dünya liginde olması hiç şaşırtmazdı. Olamadı, ilk ürünüyle birlikte ilgisizlikten boğuldu. Sebebi elbet belli.

Ve sizi temin ederimki, yerli teknolojileri siz desteklemedikçe ne ölenlerimiz bitecek ne feraha ereceğiz, borç yükünden kurtulabileceğiz.

Ortama 2-3 binlira verdiğiniz bir "sosyal statü" vaad eden markanın telefonunu alın ve bir fırında yakın, kıyabiliyorsanız. Geride ne kalacak, plastik eriği, zar zor göreceğiniz miktarda bakır ve kumdan başka? Evet, kum yani silisyum; bilgisayar, telefon, tablet ve bilimum elektronik cihazdaki tümleşik devrelerin ana hammaddesi. Şaşırdınız değil mi? Onca para verdiğiniz aletin hammadde maliyetine bakın. Ödediğiniz para neyin nesi peki? Dökülen terin, üretilen bilimin, katma değerli emeğin ve en önemlisi duyarlı insanlarınca desteklenerek kuluçka evresini tamamlama şansı verilmiş olmanın bedeli. Bal tutan parmağını yalarsa boşuna söylenmeyin. Balcısını destekleyen milletler bal yemeyi hak eder, bu doğal. Diğerlerine bakmak, fiziki hammaddesi birkaç dolar dahi etmeyen oyuncaklara binlerce lira dökmek, daha borcu bitmeden pazarlama büyücülerince yeni bir sosyal statü dalgası üretilip hiç bitmemecesine yeniden borçlanmak, böyle felaket anlarında ağlaşmak kalır.

Başta Ericsson ve Nokia olmak üzere önemli cep telefonları tanıdık teknoloji ülkeleri dışında İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerden çıkmıştır, neden? Çünkü coğrafi koşulları uzak mesafeli farklı iletişim yolları arayışına itmiştir. Bu yeter mi, dünya markası olmak için? Elbette hayır: Şüphesiz halkları tarafından sahiplenilmiş ve desteklenmiştir. Çünkü en büyük destek, onu kullanmaktır.

Ataların söylediği gibi; sırça köşkte oturan, etrafa taş atmamalı, hiç değilse.

Ve Peygamber Efendimiz (SAV) 'in ibretlik bir hadisi: "Kavimler, layık oldukları muameleye maruz bırakılır."

Layık olduğumuzu belirleyen ise bizim yaptıklarımız, başkasının değil.

Müzeyyen Senar'ın sesiyle hafızamda yer eden, eskilerden gelen şu güzel namenin söylediği gibi:

"Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime."

Cem Turan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder