10 Aralık 2013 Salı

TÜRKİYE'DE İNTERNET


Bugün, İstanbul Üniversitesi himayelerinde başlayan uluslararası inet-tr Türkiye'de İnternet Konferans'ının ilk gününü geride bıraktık. Sükunet içinde dinledim fakat malum rahatsızlıklarımızın nüksetmiş olduğunu da gördükçe üzüldüm.

Yine rakamlar havada uçuştu. Anlık yükleme miktarları, sms sayıları, sosyal medya diye ifade edilen bilindik sitelerde "paylaşılan" mesaj miktarları ve daha neler neler. Hepsinde dünya geneline göre açık ara önde olduğumuzu, logaritmik eğri çizen müthiş ivmeyi gösterir grafikleri ortama hakim olan şampiyon edasıyla takip ettim. 76 milyonluk Türkiye'de 45 milyonun üzerinde akıllı telefon kullanıcısı olduğunu yine göğüslerimiz kabara kabara ikrar ettik.

Ben kendimi de içine dahil ederek teknik bakışın bir hastalığından bahsetmek istiyorum: Teknik insanlar her şeyin masa başında tasarlandığı gibi olmasını arzu ederler. Tasarladıkları ile gerçekler uyuşmayınca önce bozulurlar, teknotrat üslubu ile cebren uygulanmasını isterler. Ancak ondan da sonuç alamazlarsa yenilgiyi kabul edip, hatta "bu insanlara da iyilik yaramıyor" diye söylenerek kendi tasarımımıza çeki düzen vermenin yolunu tutarız. Bu genellikle, tek yönlü bir perspektiften; teknik açıdan bakma eğilimimizden kaynaklanır. Halbuki yaptığımız her projenin insan boyutunu, sosyal hayata temas yüzeyini mutlaka değerlendirmemiz gerekirki, toplum yararına ve yaşayacak türden çıktılar elde edebilelim.

Alkışlarla kutlanan internet ve teknoloji kullanım "başarı" rakamlarımıza göre biz medeniyet çoktan yakalamış, vızır vızır mesajlaşan, "paylaşan", yazıp çizen bir toplum olduk. Yaşasın modernlik!

Halbuki göz ardı edilen çok önemli bir konu var: İnternetin ve teknolojinin sosyal yaşama etkileri, insanın davranış şekilleri üzerindeki yansımaları: Sözgelimi; "bir kerecikten bir şey olmaz" diye başlanan ve alışkanlığa dönen bu yaşam şeklinin sosyolojik hiç mi olumsuz etkisi yok? Alışkanlıklar ise devam edildiğinde kültürünüz haline gelmez mi? Hemen her gün yeni bir uzvuyla karşımıza çıkan ve hiç bilgiye doymayan sosyal paylaşım dünyasını sürekli beslemek zorunluluğu duymaya başlamak, her gün defalarca girip onu buna bağlamak, şunu beğenmek, takip etmek acaba nasıl bir psişik durumu ortaya çıkarır? Üstelik bugün taşıdığımız ve yanımızdan ayırdığımızda adeta "nefes darlığı" çektiğimiz "akıllı" oyuncaklarla, istem dışı olarak bulunduğumuz yer, alışkanlık ve tercihlerimiz gibi birçok casuscengiz bilgiler hakkımızda toplanıp başka amaçlara hizmet etmek üzere kullanılıyorken.

Paylaşılan mesajların niteliği ise ayrı bir muamma. Paylaşmaktaki amaç eğer birilerini bir konuda bilgilendirmek ise gönderilerin büyük oranda bu tanıma uyduğu konusunda da ciddi şüpheler taşıyorum.

Hepsinden daha önemlisi, "paylaşmak" gibi gerçek sosyal hayatımızda çok değerli olan bir fiili dört köşe akranların içine hapsetmek, gerçek hayatta yapmamız gerekenler yerine ikame edildiği sonucunu da ortaya çıkarmadı mı?

Haydi, şu sorulara birlikte karar verelim:

- Cep telefonunuzu evde bırakıp bir gün geçirmeye kaçımız razı olur?

- Bir hafta internetsiz kalma düşüncesi kaçımızın yüreğine kasvet verir?

- İnternette paylaştıklarımızın yüzde kaçı paylaşmış olmak için paylaşmak olabilir?

- Uçak bileti aldıktan sonra girilen bir internet sayfasında, bilet alınan lokasyondaki otellerin reklamını görmeyi, hakkınızda hince yapılan takibi normal, endişe duymayı gerektirmeyen bir durum olarak görüyor musunuz?

- Çalan cep telefonunuz karşısında doğrudan ya da dolaylı, her an hazırolda bekler vaziyette, ulaşılabilir olma mecburiyeti içinde hissettiğiniz hiç mi olmadı?

- En son ne zaman matbu mektup ya da kart yazıp postaya verdiniz? Bir zarfın veya posta gönderisinin güncel fiyatını biliyor musunuz?

- Uzaklarla bu kadar çok şey paylaşırken, aynı grupları beğenip "kanka" olurken, binanızdaki komşularınıza gerçekten ilgi gösterdiğinizi, tanıdığınızı, merhabalaştığınızı söyleyebilir misiniz?

...

Dünyayı bir kenara bırakıyorum ama Türkiye'de internet mecralarının ve bunların sosyolojik, psikolojik etkilerinin ivedilikle incelenmesi gerektiğine inanıyorum.

Ne dersiniz, ben böyle ipe sapa gelmez düşüncelerle meslektaşlarımın yüzkarası mıyım?

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder