30 Ağustos 2014 Cumartesi

ETTİK BULDUK: UYUŞTURUCU NEDEN HORTLADI?

  Bu yazıyı yazmama neden, benim için çok değerli olan bir hocamın paylaştığı mesaj yüklü bir resim oldu. Yazdıklarıma geri dönüp bakınca aslında herkesin duymasını çok arzu ettiğim, en azından benim için önemli, hayata ve bu topluma yön verenlere dair bir not oluştuğunu görüp sizinle paylaşmak istedim.


  Hocamın paylaştığı resmi de yazıya ekledim. Dikkatle bakmanızı diliyorum. Bugünün dünyasında çok önemli ve azıcık duyarlılığı olup okuyan herkesin beğeneceği, oradan alıp buraya göndereceği, paylaşacağı türden şüphesiz.

  Fakat insan tuhaf bir yaratık; hangisinin doğru olduğunu sorduğunuzda aldığınız yanıtla aynı bireyin fiilen yaptıkları taban tabana zıt oluyor, genellikle. Bu yüzden, bugün olduğu gibi yarın da pekçok ebeveyn, çocuklarına maddi hediyeler yağdırmaya, bugünün kayıp anne babaları olarak çocuğun iç dünyasına yönelik yanıt ver(e)meyerek açtıkları gedikleri bunlarla örtmeye, kendilerini sürekli fiyatı olan maddi objelerle ifade etmeye devam edeceklerine de hiç şüphem yok.

  Sonuç; aza kanaat etmeyen, elindekilerle mutlu olmayı bilmeyen, gözü hep dışarıda, karnı tıka basa dolu ama gözü aç, ulvi bir hedefi olmayan, dünyaya neden geldiği konusunu bir kerecik kendine çıtlatmamış, başarıyı konforlu makamlar, ünvan ve statülerde arayan, tatminsiz insanlar yüzyılı.

  Uyuşturucunun değişik versiyonları ile, bugün bu denli hortlamış olmasına, ilkokul düzeylerine kadar inmiş olmasına şaşmamak gerekir. Çünkü hayali kurulan, elde imkan olunca edinilmesi umulan bir rüyası yok, ekseriyetle bugünün yavrularının.

  Devlet ve kolluk kuvvetleri ise halen bunun narkotik bir olay olduğunu düşünüyor. Bu kötü sürece yem olan zavallı bağımlıları yakalayıp duruyor. Emniyet güçleri uyuşturucu satıcılarını ve üreticilerini mesul tutup peşlerinden koşuyor. Bu iş, tam olarak şırıl şırıl boşa akan bir çeşmeyi onarmak yerine elde bez, soluksuz yeri kurulamaya çalışmaya benziyor.

  Oysa, sağlam yetişmiş, erdemli kişilikler bataklıktan geçseler dahi üzerini kirletme endişesi taşır ve pislikten uzak durmazlar mı?

  Bir bayram arefesinde, zar zor alınmış veya anne baba zor ikna edilerek aldırılmış yeni küçük kırmızı pabuçlarını, geceleri heyecanla yatağının başucuna koyup rüyalara yatan küçük çocuklar yok artık. Cesaretiniz var ise, masum, -yapan kolay kolay olmaz ama- elcağzınızla diktiğiniz bir bez bebek verin bugünün çocuğuna, görün neler olduğunu. Sahi, en şatafatlı oyuncağın yüzüne sizin evde kaç gün bakılıyor?

  Kah yokluğumuzun yerini maddelerle doldurduğumuzdan, kah kendi çocukluğumuzda edinemediğimiz şeylere dair içimizdeki yaraları, açlıkları çocuklarımız üzerinden, "hiç olmazsa onların olsun" güdüsüyle aşırı sağlayıcılığımızdan, alışveriş hastası olmuş, satın almayı stres atmakla özdeşleştirmiş ebeveynler ve onların kursiyeri çocuklar dolanıyor etrafta. Bayram günleri bile AVM denen ruhi bataklıklar yeni avlarıyla dolup taşıyor. Kimse alımında ihtiyaçlarını sorgulamıyor artık. Tehlike çanları uzun zamandır çalıyor: Şuursuzca tüketmek, bir kültür oluyor.

  İnsanın doğası, fıtratı önüne konan bir hedefe varma çabasını içinde barındırır. Bu, tatmin edilmesi, yaşanması gereken bir güdüdür. Geçmişte maddi yetersizlikleren ötürü sıkça yüzyüze kalınan ve doğal yolla yaşanan yoksunluk hissi, bir külah dondurmayı yalamak için özel bir anı kollayış veya okullar açılmasına rağmen, çok istenilen bir kalem kutusu için aile bütçesinin uygun olmasını beklemek gibi biraz yürek burkan hallerin insanın ruhi ve ahlaki gelişimi üzerinde tahmin edilemeyecek önemde, olumlu sonuçları vardır.

  Herşeyden önce, onun istemesine dahi fırsat vermeden, çocuğu istemeden üzerine yağmur gibi madde yağdıran anne baba, rüya kurmayı, hayal edebilme becerisini çocuğunun elinden alır. Çünkü herşey zaten eldedir, hayali kurulmaya ne hacet! Özel hocalar, kolejler, dershanelerin her türlüsünün emrine amade olan bir çocuk, bir gelecek için kendi kaynaklarını harekete geçirme güdüsünü nasıl geliştirsin?

  Bu durumu hep eski Türk filmlerine de yansıyan, köyden kaçıp İstanbul'da İMÇ çarşısının yolunu tutarak kaset yapma hülyasındaki gençlerin durumuna benzetirim ve öyle anlatırım genellikle. Başlangıçta çok masumca bir amaç vardı: Köydeki fukara ailesini kalkındırmak, içlerinde oldukları kötü maddi durumdan onları kurtarmak. Hesap tutup da genç keşfedilirse, bu bir yıkımın başlangıcı olurdu, hatırlayın bu filmleri:

  Bir süre başlangıç amacına hizmet eden davranışlar, sonra İstanbul'da "başı sokacak" bir ev, sonra araba. Sahne ışıklarının gücünü açtıkça iş başka mecralara kaydı: Yalılar, lüks jip ve araçlar, yatlar, gazino sahibi sevgililer, uşaklar... Ve bunların diyeti entrikalar, kirli ve ahlâksız ilişkiler..

  Masal bu ya, ki gerçeğin ta kendisi, anlatmaya devam edelim: Başta, ulaşılmaz gibi görünen, hayalleri süsleyen ne varsa artık hepsi eldedir ama insanın her daim meşgul edilmesi gereken, "nefis" dediğimiz iç motoru durmadan istemeye devam eder, tıpkı kazınan bir mide gibi: Ne verseniz, ne yeseniz daha fazlasını ister, tam bir obezite! Sonuç; hayatın maddi boyuttaki hedeflerini tüketmiş, önüne yeni bir "imkanım olursa şunu yaparım" gibi bir hedef koymaktan yoksun, servet içinde yüzme ve fakat insani güdüler karşısında tükenmişlik hali.

  Böyle bir insanın yeni oyuncağı olarak da uyuşturucu imdada yetişir. İçteki, "daha fazla ver" diye bağırıp duran ocağa bir yerlerden yeni odun bulup atmak gerekir ve uyuşturmak dışında başka bir yol kalmaz sonunda. Şimdi, özellikle son yıllarda neden uyuşturucu operasyonlarında ünlülerin sıkça yakalandığını sanırım anlatabilmişimdir: Ruhi tatminsizlik!

  Dur denmezse ve yaşam amacı, dünyadaki işgal edilen insanlık sandalyesinin mevcudiyet nedeni,  bu kişilere hatırlatılmazsa son durak, o edepsiz, aç gözlü iç ses karşısında takatsiz kalan insan için intihar oluyor, korkarım.

  Yeni mekanik anne baba rolleri ile peşinde koşarak ürettiğimiz bu dünyayı düzeltmek için kazandığımız paralar kâfi gelir mi, kârda mıyız yoksa zararda mı, onu da sizlerin takdirine havale ediyorum.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder