10 Şubat 2017 Cuma

ŞİİR: ZAMANE EBREHE’LERİ












Ne Ebrehe’ler bitti, kuruş dünyaya ukba yıkan
Ne orduları eridi, sinek olup bed hesaba toplaşan
Nice küffar boyanıp, oldu tezgahında din satan
Umutsuzluk yok, o haram; gör bak ki sonunu
Ebabil’ler de gitmedi, hak bilmezi eden pişman.

Ancak cahile işler bu zulüm ki ehl-i cehil denen
Onlardan razı efendileri, düşünmekten men eden
Sabret ki asra yeminle, odur senden istenen
Durmak yok, yola devam; sebat ile dosdoğru
Durma ki; Hak’ka rağmen kalmasın yeltenen.

Cem TURAN

7 Şubat 2017 Salı

ŞİİR: ZAHİRNET

Zahirnet’tir şu mekan ki adı internet
Ona bakıp not vermeyesin kimseye.
Bir vitrindir, bir divanhane-i maharet
Değildir muhabbete; dostuma eşime.

Bir avuç hocam, ahbabım can dairem.
Gerisinin bir aradığı var ki işte tarlam
Buyur topla kendince, istemem para
Dimağı aç olana kapanmaz sofram.

İdrakten yoksun us kanıp der, vay şuncu
Ne olursan gel, diyenin eşiğidir bu dam.
Işıktan korkan, seni gidi el etek turşucu
Zorlarsan  bulursun içinde bile yamyam.

Koca alemin içinde insan, etmez katre
Bezm-i cihanı şeker kılıp yalayan bilmez.
Yazarım, o alem ilimle, kul eline sığsın diye
Mevla doldurur, kandilimde yağ bitmez.

Cem TURAN


4 Şubat 2017 Cumartesi

ACI BİBER VE YOK HÜKMÜNDE İNSANLAR

  "Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre" lafından çok sıkıldım ama yine öyle başlasın cümlem. Evet, bu adamcağızlar ekseriyetimiz gibi ye, iç, keyfine bak, kapak at ve emeklilik bekle, uyuş ve uyuştur, kendin için yaşa ve yaşama bir katkı vermeden göçüp git felsefesinden uzakta tam 25 yıl boyunca binlerce kişiyi gözlemişler.

  Bu insanların yemek alışkanlıkları ile yaşam süreleri arasındaki bağıntıları ortaya çıkarmak için giriştikleri sabır dolu çalışma sonunda; acı yeme alışkanlığı kazanmış kişilerde anlamlı bir yaşam süresi uzaması tespit etmişler. Diğer bir ifadeyle; acı biber ile ölüm yaşı arasında bir ters orantı olduğunu düşündürecek bulgulara ulaşmışlar.

  Şimdilerde ise hummalı bir şekilde ilişkiyi daha da belirginleştirmeye, nedenlerini bulmaya çalışıyorlar.


  Bizdeki beyinleri şuursuz yaşama programlanmış, saf tüketen, çantasında maç kaçırmamak için uydu alıcısıyla dolaşan, elinden geyik muhabbbetleri için telefonunu düşürmeyen, düşünmeyi beyin damarlarını patlatabilecek tehlikeli bir iş olarak gören, nesiller içinde kasten üretilmiş "özürlü" zümre kendisine verilmiş ömrü çürütedursun, ancak bir soruya yanıt arayanın elini doldurabildiği bir müthiş ilim dünyasının içinde yüzdüğümüz aşikar.

  En çok da ibretle güldüren, bu miskinlerin "biz Müslümanıh" deyip mangalda kül bırakmaması, onu bunu "afaroz" etmeleri. Yahu sen daha ilk emir olan "İkra!" (Oku!)'dan itibaren yoldan çıkmış, iman edip onunla amel etmemişsen, fiili olarak reddetmişsen hangi ilmihal seni kurtaracak, kendini bir sanal gerçeklik kahramanı gibi sadece niceliklere, şekil ve şimale boğsan, ezbere sular seller gibi teyemmümün farzlarını saysan, tefekküre yabancı ve içi bomboş başı indirip kaldırsan ne olacak?!.. Tek bir ifadesini dahi kabul etmediğin, itibar etmediğin, eyleme dökmediğin Kuran'a gerçekten iman etmiş oldun mu? Ondan hareketle iman etmiş oldun mu? "Hiç düşünüp akıl etmez misiniz?" sorusuna yanıt arayışında olan her erdemli insan için yüzü kızarmadan bu sorulara muhatap olmak, mümkün bile değilken etrafınızda gördüğünüz pişkinliğe bakın!

  Ne acı söyledim değil mi, tıpkı biber gibi. Gerçekler acıdır; düşünmeyen bunları, kalplerinin bunları haykıran seslerini, hakaret yaygarası ile bastırmaya çalışır. Oysa hakikat hakikattir. Bir Yunus gibi garibin dediği "Araya araya bulsam seni" sözünden hiç nasip almamış, üzerinde "Dini=İslam" yazan kimliği kucağında doğmuş, tahkik etmeyi haram, taklit edip el etek öpmeyi hak yol sayanlar, ardından rahmet dilenesi değillerdir. Sadece kendilerini öyle görmekteler, görmek istemekteler, avutmaktalar; mutlak bir akıbeti görmezden gelerek.

  Düşünmeyen ve insalığa bir değer üretmeyi, bir bilinmezin peşine takılıp bir soruya yanıt aramayı kendisinden esirgemiş insanları hayat ve onu Yaratan için "yok hükmünde" olması, işte bundandır.

Cem TURAN

3 Şubat 2017 Cuma

ŞİİR: İKİ KİRACILI EV




Her insan, iki kiracılı ve bir sahipli bina
Hep bir çelişki, bitmek bilmez münakaşa.
Kiracılardan biri munis, aklı başında
Bir huyu nahoş, sükût eder belki çokça.

Diğeri nereden geldi bilmem, baş belası
Verilir mi böylesine ev, bana sorsalardı.
Her an cebelleşmede, sever hır çıkarmayı
Şu güzide binada ne fer ne huzur bıraktı.

Nalet, meydanı boş buldukça kükrer durur
Ne afiyet bırakır ne sürur ile uyutur.
Böylesine köslü kapı, pasını silmek zordur
Meydanı dar edip, köküne aşk onu susturur.

İnsan insana, dişe diş cenk için verilmedi
Ne bu celal, sağırlığın kime bu denli?
Boyu artmadı sonunda, yenişenin hiçbiri
Bitmez güç kavgan seni, gör ki senden etti.

Dön de bir bak haline, ağla ağlayacaksan
Seni sandıkta götürürlerken boş ne yapsan.
İnsan insana Cebrail, hal-i tebliğ için koşan
Bırak artık çekişmeyi, ol doğruda buluşan.

Ve tabi, her çiçek farklı saksıda boy atar
Kimi hak ile yoğrulur kimi şeytanı dost tutar.
İnsan odur ki Kitab-ı hakikat ne dese duyar
İşte ancak öylesi, içindeki kötü kiracıyı kovar.

Biz gelmedik dünyaya nefsi doyurmak için
Yıktığın beylere bak, söyler durur ne için.
Geldi insan dünyaya sormaya, neden niçin
İblisin kolundan kurtul da bir bak Allah için.

Dost eyleme gönül, eli daim şakşaklayanı
Bilmez misin, onlar arar kendine suç ortağı.
Seni kör kılar, göstermez olur has yaşamı
Bir de bakarsın, çengiyle tüketmişsin hayatı.

Bana dost gerek, dosttan gayri bir yontan
Gördü mü yanlışımı, orada durup uyaran.
İnsan insana rehber, değil yoldaş ile şeytan
Hepsi hüsranda diyen Asr, kıldı bunu ayan.

Ne nefisler tanıdım, Nemrut yanında sinmiş
Ne gururlar bildim, hakla bağlantıyı kesmiş.
Kibir bir kanser, girdiği hangi sine erişmiş
Bundan geçebilen ancak cennete girmiş.

Lâf-ı güzâf sanma bu sözü, bil ki ecel yakın
Dilde laçka, kalbin ikrar etmediği ahiret yakın.
Kifayet etmez, aslı bırakıp şekle döktüğün iman
Ancak kendi hilenin yüze vurulacağı gün yakın.

İşte yine, yırtıyor semayı hüzünlü bir selâ
Bilirim, umurunda değil; seninki olmadıkça.
Bir de gözyaşına söz edersin, bakıp şu timsaha
İnsan denir mi, doğruyu bilip ondan kaçana.

Gel, eyleme bu dünyayı kendine mezar
Olsun ektiğin tarla artık, üstünde bahar.
Beş ile sanmaktasın, oldu din sende karar
Öyle kolay değil, karşında bir umman var.

Öyle bir felç hali ki, umum reçeteye bayılır
Çevirmediği Mushaf yerine eteklere sarılır.
Bak-ara ve bul, orada süpürülür yalanlar
Simsar soytarıların daha nicesini batırır.

Ne ocaklar söner ne haneler biter, kime ne
Okumayan, okutmayan, müptela divaneye.
Hani sayarlar ya, Kitab'a iman altıda bir tane
Daha ilk söze uymayanda mı iman şahane?

İnsan bir fabrika, işler durur hammaddeyi
Dil ise gürültü, çıkar kullanınca makineyi.
Ancak muteber olur, uyarsa söz ile hali
Hal ki asıl ürün, boşver şu gıcırdayan dili.

Cem Turan