15 Temmuz 2015 Çarşamba

ALMAKLA MUTLU OLMAK

Pembe panjurlu bir evde yaşlanma hayaliyle evlendiler...

Sonra ihtiyaçları için değil; sağa sola, yoldan çıkaran tüccarların oyunlarına kapılıp çılgınlar gibi alışveriş yaptılar, var olan eşyalarını uyduruk farklar bulup yeniden aldılar.

Artık kendileri evlerinde sığıntıydı, eşyalar oturuyordu her yerde. Anti sosyal yaşamın bu yalnızlaştırıcılığında, kırk yılda bir birileri gelip de caka satarlar diye köşe bucak, tepeleme eşya doluydu. Doğan çocuklarını bile eşyaların arasında kaybettikleri olmuştu.

Evin israf azmettiricisi olan hanımının aklına parlak (!) bir fikir geldi: Yeni ve geniş bir ev!

Hayır demek ne mümkün; yorganlarının boyuna posuna bakmadan uzatıverdiler ayaklarını, sere serpe. Hayatlarının belki de beşte birini ipotek altına alıp borçlandılar, altın dişli bankerlere ve geçtiler daha geniş bir eve.

Ya sonra durdu mu bu iştah, başlarını sokup barınabildiler mi huzur içinde? Ne gezer: Yeni eşyalar, koltuklar, dolaplar, her rengin her tonunda ayakkabı, oyuncak, üst baş...

Hacim yine tükendi kısa sürede, eşyalar boğdu herkesi. Arada bir bazılarını atarak yer kazanmaya çalışsalar da içine düştükleri israf ve harcayarak mutlu olma, şatafata özenme, başkalarıyla malda aşık atma hastalıklarından dolayı; kısa sürede doldurdular yerlerini, daha da fazlasıyla.

Armut dibine düşer misali, çocukları da kapıldı aynı hastalığa. Artık markasız giymeyen, kendini sahip olduğu metalarla kabul ettirmeye çalışan kişiler oldu, zavallıcıklar.

Evin hanımının derdi belli: Yeni bir ev almak, daha geniş; daha çok mal yığmak için. Beyin ise aklı fikri yeni model bir arabada. Oysa önceki yıl, diğerini alırken "herhalde bununla emekliliği" görürüm diye kendisini avutuyordu.

Birgün rüzgar tersten esti ve onlara çok acı şekilde öğretti gerçeği. Çöp biriktirmekten daha önemli değerler olduğunu anladılar, sağlık ve canlar yitince.

Evin beyinin ölüm döşeğindeki son sözleri şöyleydi: 

- Ey evimizin camına bir kerecik pembe panjur var mı diye bakmayan hanımım. Ben de uydum sana ve derin bir pişmanlık ve utanç içinde gidiyorum. Ruhunu mala satanlardan oldum, çünkü evin öğretmeni sensin bildim, ne desen doğru belledim. Öyle öğretti büyüklerim; evin öğretmeni, idare edeni, iktisatçısı hanımdır; ona uyarsan sırtın yere gelmez dediler. İşte sırtım yerde. Oysa ben,  sirkeye ekmek banarak yemeye "Ne güzeldir o" diyen bir peygamberin dinindendim.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder